Ahmet Sarı – Yanmayan Sigara Endişesi
Sigarayı içine çekerken yanakları -göçük gibi- içeri doğru göçerdi. Bir vakum gibi çekerdi sigarayı, sigarayı bir vantuz gibi çekerdi. İlk sigarasını on iki yaşında gömleğinin sol cebine atmıştı. Büyümek istemenin bir dışavurumuydu bu. Ergen olma isteğinin bir dışavurumu. Sigarayı ağzında tellendirdiğinde kendini devasa bir ergen olarak görüyordu. Bağrı açıktı. Yavaş yavaş bıyıkları terliyordu. Sigarayı gömleğinin sol cebinde bulundurmanın insanın yürüyüşüne de yansımaları oluyordu. Daha bir olgun olduğunu farz ediyordu böylelikle. Daha bir deliyürek. Daha fışkın gibi bir delikanlı, daha bir deli dolu. Zamanla sigaraya bağımlı oldu. Sigarasız yaşayamaz hale geldi. Her gün içtiği sigara onun yaşamının anlamını oluşturuyordu. Gömleğinin cebinde sigarası varsa hayat başka bir güzellikte akıyordu. Sigarası cebinde olduğunda gülüyordu, neşeleniyordu, kahkaha atıyordu. İçinde sonsuz büyüklükte bir vadi, yemyeşil açıyordu. Sigarası azaldığında bir tedirginlik yaşıyordu. Bir huzursuzluk gelip omuzlarına, ruhuna oturuyordu. Sigara bitmeye yakın onu hafakanlar basıyordu. Eli ayağı titriyor, azalmış sigara sanki de onu nefessiz kılıyordu. Bu durumları yaşamamak için her zaman evinde sigara bulundururdu. Kısalığı ve kuruluğuyla ün yapmış Birinci sigarası. Filtresi olmadığı için tütün hep gömleğinin cebine dökülür, babası gömleğinin cebindeki tütün tanelerinden onun sigara içtiğini anlar, ona fırça çekerdi. Her ne kadar yaşadığı dönemlerde “İç Birinci, ol devrimci” diye bir slogan da çıkmış olsa, o sigaranın kendi tadına büyülenmiş, Birinci içmek için ağızlık almış ama hiçbir zaman devrimci olmamıştı. Birinci sigarasını, Bafra sigarası gibi neresinden içeceğiniz tartışma konusu olurdu. Filtreleri olmadığı için önden ya da arkadan içmenin bir farkı yoktu. Sonra Bitlis ve Yenice sigaraları, Yeni Harman ve Maltepeler gün yüzüne çıktı. Sigara sektörü gelişiyordu ama bir şeyi söylemekte bir beis görmüyorum o da: Samsun 156 kamyon egzozu gibiydi maazallah. İnsan Samsun 156’yı yaktığında kendini dumanlarıyla ele verirdi.
Sigara içmeyenler oturdukları yerden kaçarlardı Samsun 156 içildiğinde. Dumanı o kadar kesifti, bir o kadar da fazla çıkardı.
Bu sigaraların hepsini keyifle içti. Filtresiz sigaralar zaten kuruydu ama kaloriferlerin üzerine konulunca apayrı bir kıvam bulurlardı. Sigara tütünü kuruduğundan çakmakla ya da kibritle yakıldığında çıtırdayan kupkuru bir yanışı, kendi kendine de bir akışı olurdu. Daha sonra Malboro ve Ernte sigaralarında gözlemlediği, sigarayı bir yere bıraktığında kendi kendine sonuna kadar yanıp sönme halini Türk sigaralarında görememişti. Türk sigaraları, bir dudak ona dokunmasa, ondan soluklanmasa kendiliğinden sönüp giderdi.
Dedim ya zamanla sigarasız yaşayamaz oldu. Ortaokulda sol gömleğinin cebinden çorabına doğru kaydı sigaralar. Daha erkekler uzuneşek veya futbol oynarken; kızlar ip atlarken, yakar top oynarken o okulun gizli bir köşesinde, bazen lavabolarda insanların “mazotlu sigara” dedikleri dönemin ucuz sigaralarını tellendirirdi. Liseye başladığında sigarayı daha bir içine çekmeyi öğrenmiş, yeni başlayan arkadaşları sigara içtiklerinde amatörce öksürürken, o uzun bir içe çekmeyle sigaranın dumanlarını akciğerlerinde saklamayı öğrenmiş; kalan ve geriye gelen hafif dumanı da ağzından değil burnundan çıkarmayı bir maharet bilmişti. Lisede hocalar ayda bir habersiz baskınlar yaptıklarından sigaraları en azından okulda öyle olur olmaz yerlerde değil de duldalarda, korunaklarda saklamayı öğrenmişti, ama sigara içerken sigara dumanından ve içmeden alınan hazzı gün geçtikçe artırmasını bilmişti. Üniversiteyi kazandığında, yıllarca sigara içtiğinden dolayı da öksürmeye başlamıştı. Öksürük ciğerlerinin derinlerinden kopup gelmekteydi. Kesintisiz, ona adeta soluk aldırmazcasına, onu boğmaya çalışırcasına bir öksürük hali içindeydi.
Üniversite yıllarında alabildiğince sigaralı günler, sigarada yok olma zamanları başlamıştır. Yurtta kaldığı dönemlerde arkadaşlarıyla odaları duman altı olana kadar sigara içerler, sonra camı açar odayı havalandırır ve sonra yine odayı duman altı edene kadar koyu sohbetlerle, maç kavgalarıyla, karılı kızlı konuşmalarla günlerini gün ederlerdi. İşte tam da bu günlerde yani öksürüğünün seri bir hal alması, kesintisiz ciğerlerden gelen öksürüğün kendine nefes aldırmaması ile birlikte anladı ki artık sigaradan dönüş yoktu ve bu haz ya da illet onu mezara kadar götürecekti. Huzurunun da, huzursuzluğunun da kaynağı sigaraydı. Dünya dalgınlıklarından çok nadir sigarası azaldığında ve kendini tehdit altında hissettiğinde gece yarısı olsa bile, dükkânların kapalı olduğunu bildiğinden, yirmi dört saat açık otogara gidip, orada açık dükkânlardan sigarasını temin ederdi. Sigarasını gömleğinin yakasına koyduğunda ve ondan bir tane de yaktığında, kendini dünyanın en mutlu adamı hissederdi.
Evlendiğinde de sigaraya devam etti. Eşi de sigara içiyordu. Eşinin iradesi kendisininki gibi zayıf değildi. Ne zaman sigaraya başladığı, ne zaman sigarayı bıraktığı bilinmezdi. Bir bakardınız kahverengi deri çantasından bir Camel çıkarmış, ağır ağır sigarasını yakıyor ve gözleri dalgın uzun bir hülyayı boşlukta izliyordu. Bir bakardınız kocası “Hele getir senin şu Camel’inden bir tane tellendirelim” dediğinde sigarayı çoktan bıraktığını dillendiriyor ve cidden uzun zaman da sigarayı ağzına almıyordu. Karısı gibi sigara içmeyi hiç istemezdi. Beğenmezdi onun sigara içişini ve sigarayı mundar ettiğini düşünürdü. Sigara içmenin de bir adabı vardı. İlkin sigarayı geniş bir çekişle ağzına, damağına çekeceksin; dil, damak o tada varacak; tükürük bezi nikotini özümseyecek, sonra gırtlaktan boğaza, küçük dile ve de yutaktaki tüm liflerden ciğerlere dumanı göndereceksin. Susuz bir adamın, uzun susuzluk halinden sonra kana kana su içişi neyse, duman akciğere öyle bir susuzluk haliyle inecek ve orada bütün akciğer lifleri tarafından özümsenecek. Sadece ağız tiryakisi olan ve dumanı akciğerlere göndermeyen içicilerin gerçek bir içici olamayacakları, bunların amatör oldukları ve sigarayı mundar ettikleri görüşündeydi.
İyiden iyiye kötüleşen akciğerlerinin durumunu, daha doktora gitmeden aralıksız öksürükler gösteriyordu. Öksürük o kadar uzun sürüyordu ki gözlerinden yaş akıyor, yüzü soluksuz kalmaktan kıpkırmızı oluyor, beti benzi soluyordu. Eşi, o daha dışardayken onun uzaktan eve doğru gelişini kesintisiz öksürmelerinden anlıyordu. Doktora gittiler. Geniş bir chek up’tan, ultrasonlardan, radyografilerden sonra doktor onun KOAH hastalığına yakalandığını, durumunun iyi olmadığını, sigarayı acilen bırakması gerektiğini, yoksa fazla yaşama olanağı bulamayacağını dillendirdi. Sigaradan ayrılmak kolay olmadı. Ci ğerleri iflas etmişti ve hastanede uzun süre ağzında maskelerle dolaştı, iğneli oksijen tüplerini ciğerlerine çekmek durumunda kaldı. Yıllarca içilen sigaranın nikotinini ve zararını kısa bir ay kadar hastanede iğnelerle, iğneli oksijen tüpleriyle elbette iyileştirmek kolay değildi. Sigara artık hayatından büsbütün atılmalıydı. Öyle de yaptı. Söz konusu yaşamsa, hayatta kalmaksa, sigara hayatından atılabilirdi.
Hastaneden çıktığında ve sigarasız bir yaşama yeni başladığında hayatta bir anlam bulamadı. Moralinin daima kötü olduğu, dünyaya hep olumsuz bir perspektifin hâkim olduğu, hayatta kalmak için varlıkta geniş bir boşluğun olduğu, anlamın yittiği, yaşarken bedeninde ve varlığının bir yanında sigaradan kaynaklı hep devasa bir oyuğun ve boşluğun olduğu düşüncesine kapıldı. Bu zamanlarda uykusuzluk hastalığı da çekmeye başladı ve dünya kötüydü, insan da özde kötüydü, duygular kötü, hayat kötü daha da önemlisi TANRI kötüydü. Kaç cadde, başı önüne eğik gezdi durdu, ağzında olmayan bir sigara düşüncesi, kaç soluklanış daha burnunun direğine vuran sigaranın kekremsi, gözlere değdiğinde onları sızlatan ve büzdüren ince duman. Ve bir türlü unutamadığı, içinde bir canavar varmış gibi ve içinden, ciğerlerinden gelen feryat, beni emzir, bana duman gönder feryatları. Bunların susuzluğuyla unutmaya çalıştı sigarayı. Unutamadı.
Dükkândan bir Marlboro paketi aldı. Sigaranın jelatinini açtı, içinde “pull it” komutu olan jelatinini çekti çıkardı. Çok tanıdık bir alkol kokusu sigaradan burnuna sokuldu. Tanıdık bir dosta bir merhaba dedi. Yakmadı sigarasını, sigara tanesini yakmadan ağzına götürdü. Sigarayı yakmadan uzun gezilere çıktı. Sigarayı yakmadan dostlarla konuşmalar yaptı. Sigarayı yakmadan tatil yaptı. Sigarayı yakmadan kitaplar okudu. Çocuk için anne memesi nasıl onun karnını ve ruhunu doyuran bir gıdaysa, onun için yanmayan sigara da adeta bir memeydi. Hiç yakmadı sigarasını ve hiç de ağzından çıkarmadı. Dudaklarında kalmış olmasından dolayı ıslandığında filtresi, kirlendiğinde, çürüdüğünde yenisini yakar gibi davranır, Nippon çakmağını çıkarır, bir ritüel gerçekleştirircesine Nippon çakmağı çakar ama sigarasını yakmadan yakar gibi davranır ve sigaranın bitme süresi içinde de daha hiç yakmadığı sigarasını söndürürdü. Eskiden sigarasını yaktığı zaman sigarayı nasıl bir içme süresi varsa, şimdi de yakmadığı sigarasının bir içme süresini oluşturmuştu. Hemen hemen aynı zamana denk gelirdi bu süre ve bu süre artık nerdeyse ezberlenmişti. İçten gelirdi.
Bu şekilde hiç yakmadığı sigarayı içme oyunu bir yirmi yıl sürdü. Yirmi yıl içinde çok sigarayı yakmadı ve yakmadığı çokça sigarayı küllüklerde söndürdü. Kendini bu oyuna o kadar kaptırmıştı ki zamanla eşi de oyuna katılmıştı. Artık bunun bir oyun değil de bir varoluş biçimi olduğu da görmezden gelinemezdi. İnsan yirmi sene bir sigarayı bu kadar özleyebilir miydi? Tam yirmi sene ağzında yakmadığı sigarayı içiyormuş gibi yapma oyununu oynayabilir miydi? Tam yirmi yıl bu nasıl bir arzu olmalıydı ki bir türlü bedenden, ruhtan, varoluştan atılamıyordu. Unutulamıyordu. Zihinden uzaklaştırılamıyordu. Zihne yapışıp kalmıştı. Bir illetti ve def edilemiyordu.
Odada ağzında yanmayan sigarayla gezindiğinde ve yakmadığı sigarayı söndürdüğünde, eşi bundan önceki sigarayı nereye bıraktığını, dalgın olduğundan sigarayı bir yerlerde Allah muhafaza yanık unutmasından evi yakabileceği korkusuna kapılıyordu. Yanmayan sigaranın endişesi bu karı kocayı sardı. Yanmayan sigarayı evin bir yerlerine bırakmaması gerektiğini tembihlerdi kadın. Kocasının sigarayı unutması oyununa kendini o kadar kaptırmıştı ki kadın, evde dalgın kocanın yanmayan sigaralarını arardı. Bazen kibrit bulamasa kocasının yanmayan sigarasını ister, kendi olmayan sigarasını onla yakardı ve kocasına tekrar geri verirdi yanmayan sigarasını. Bazen de beraber ararlardı yanmayan sigarayı evde. Nitekim sigaranın bir araba, ev, bir orman yaktığını herkes bilirdi.
Gece dostlarına bir yere davet edildiklerinde, elbiselerini giydiklerinde, karıkoca dışarı çıktıklarında, arabaya binip epey yol aldıklarında örneğin, uzun yol yaptıklarında evde sigarayı yanık bırakıp bırakmama endişesi ve şüphesi sarardı bedenlerini. Derin, dipsiz bir şüpheye kapılırlardı. Arabanın içinde kadın adamı azarlardı. Kadın adamdan şikâyet ederdi. Artık kendisinden bıktığını, umursamaz tavırlarından, dalgınlığından yorulduğunu; evden çıkmaya yakın kaç defa sigara içmemesi gerektiğini ona tembihlediğini bağırarak dillendirirdi. Sonra uzun yoldan dönülür, gerisin geri yanmayan sigarayı söndürmek için eve doğru yol alınırdı.
Fotoğraf
BİBLİYOGRAFYA
DOKTORA TEZİ
Türk ve Alman Poetikasının Kitabı, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum, 2003.
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Thomas Bernhard`ın Hikâyelerinde Normaldışı Davranışlar Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum, 1996.
ÖYKÜ VE ŞİİR KİTAPLARI
Sağ Omuz Meleğimin Omzundaki Sağ Omuz Meleği, (Korku ve Dehşet Üçlemesi) Çizgi Yayınevi, Konya 2014, 80 s.
Ve Asma Yaprakları Gibi Titreyen El, (Korku ve Dehşet Üçlemesi) Çizgi Yayınevi, Konya 2014, 80 s.
Merhamet Dilercesine Gökyüzüne Bakmak, Hece Yayınları, Ankara 2013, 85 s.
Seherde Serçenin Gördüğüdür, Salkımsöğüt Yayınları, Konya 2013, 80 s.
Ahmed`e Konmaya Çalışan Bir Sineğin Arzusu, Salkımsöğüt Yayınları, Konya 2011, 80 s.
Allah Ağrısı, Salkımsöğüt Yayınları, Konya 2010, 80 s.
İNCELEME – ARAŞTIRMA KİTAPLARI
Edebiyat Nefreti – Edebiyat Yazıları, Çizgi Yayınevi, (2014) Konya.
Thomas Bernhard`ın Şiir Dünyası, De Ki Yayınları, (2007) Ankara.
Cemile Akyıldız Ercan ile, Masalların Psikanalizi, Salkımsöğüt Yayınları (2008) Ankara.
Psikanaliz ve Edebiyat, Salkımsöğüt Yayınları, (2008) Ankara.
Kafkaesk Anorexia, Salkımsöğüt Yayınları, (2009) Ankara.
Sanat ve Normaldışılık, Salkımsöğüt Yayınları, (2008) Ankara.
Türk ve Alman Poetikasının Kitabı, Salkımsöğüt Yayınları (2006) Konya.
ÇEVİRİ KİTAPLARI:
Yılmaz Özbek ile, Peter Handke, Kaspar, De Ki Yayınları, (2007) Ankara.
Şahbender Çoraklı ile, Jurek Becker, Dikkat Yazar Var, Babil Yayınları, (2000) Erzurum.
Ahmet Uğur Nalcıoğlu ile, Thomas Bernhard, Ses Taklitçisi, (2001) Erzurum.
Şahbender Çoraklı ile, Peter Bichsel, Edebiyat Dersleri, Babil Yayınları, (2001) Erzurum.
Şahbender Çoraklı ile, Hans-Georg Gadamer, Friedrich Nietzsche, Helmut Kuhn, Edebiyat Nedir?, Babil Yayınları, (2002) Erzurum.
Abdullah Arslan ile, Jaques Derrida, Şiir Nedir?, Babil Yayınları, (2002) Erzurum.
Dursun Balkaya ve Petra Tiedmann ile, Peter Handke, İzleyiciye Sövgü-Kendini Suçlama, Birey Yayınları (2002) İstanbul.
Ahmet Uğur Nalcıoğlu ile, Thomas Bernhard, Olaylar, Babil Yayınları (2002) Erzurum.
Şahbender Çoraklı ile, Novalis, Poetika, Babil Yayınları, (2003) Erzurum.
Gürsel Uyanık ile, Immanuel Kant, Yaşamın Anlamı, (2004) Birey Yayınları, İstanbul.
Hermann Broch, Edebiyat ve Felsefe, Salkımsöğüt Yayınları, (2005) Ankara.
Adolf Muschg, Edebiyat Terapi Olabilir mi? Salkımsöğüt Yayınları, (2005) Konya.
Gürsel Uyanık ile, Peter Sloterdijk, Dünyaya Gelmek-Dile Gelmek, Salkımsöğüt Yayınları (2005) Ankara.
Fatma Öztürk Dağabakan ve Abdullah Arslan ile, Lewis Carroll, Küçük Kızlara Mektuplar, Birey Yayıncılık (2005) İstanbul.
Fatma Öztürk Dağabakan ile Thomas Bernhard, Ritter, Dene, Voss, De Ki Yayınları, (2007) Ankara.
Fatma Öztürk Dağabakan ile, Thomas Bernhard, Immanuel Kant, De Ki Yayınları, (2007) Ankara.
Thomas Bernhard, Dünya Düzelticisi, De Ki Yayınları, (2007) Ankara.
Ludwig Wittgenstein, Renkler Üzerine Notlar, Salkımsöğüt Yayınları (2007) Ankara.
EDİTÖRLÜĞÜNÜ YAPTIĞI KİTAPLAR
Yavuz Erkoç, Wilhelm Vogelpohl, Alman Edebiyatı Tarihi, Orient Yayınları (2005) Ankara.
Yavuz Erkoç, Klaus Schulz, Alman Kültür Tarihi, Orient Yayınları (2006) Ankara.
KİTAP BÖLÜM YAZARLIĞI
Flanörün Edebi Etiyolojisi, Dünya Edebiyatında Flanörlük, Flanör Düşünce, Arkaik Dönemde ve Dijital Medya Çağında Aylaklık (Der. Hüseyin Köse), Ayrıntı Yayınları, (2012) İstanbul, s. 286-303.
MAKALELERİ
Cemile Akyıldız Ercan ile, “Orhan Pamuk`un Masumiyet Müzesi: Deneysel Bir Roman, Sosyoloji Divanı, Y. 1; S. 2, Temmuz-Aralık 2013; s. 139-177.”
“Grimm Masalı “Balıkçı ve Karısı” Adlı Kadın Figürün Tanrı Olma Arzusu, (Bir Deusmorfizm Kazısı) Dialog, Interkulturelle Zeitschrift für Germanistik, Bahar 2013, s. 7-19.”
Cemile Akyıldız Ercan ile, “Asaf Halet Çelebi ve Heinrich Heine`nin Şiirlerinde Kan İzleği, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, C.: 16, S. 1, s. 245-259.”
“Türk ve Alman Şiirinde Şairlerin Benliklerinin Dışavurumu, Özne Dergisi, 8.Kitap Kış 2008, s. 21-30.”
“Türk ve Alman Edebiyatında Boğma İzleği, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007, Erzurum, C. 10, S. 2, s. 1-17.”
“İsmet Özel ve Paul Celan`ın Şiirlerinde Şehir İzleği, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Y. 14, S. 36, Erzurum 2008, s. 157-171.”
“Türk ve Alman Masallarında İnsan Yiyicilik, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Y. 14, S. 35, Erzurum 2007, s. 229-250.”
“Şebnem İşigüzel`in “Tabut” Adlı Öyküsüyle Thomas Bernhard`ın “Jauregg” Adlı Öyküsünde Ensest İlişki, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007, Erzurum, C.:9, S. 1, s. 15-26.”
“Thomas Bernhard ve Nihilizm, Özne Dergisi -Nihilizm Sorunu Dosyası-, Bahar 2007 (7.Kitap), Y. 4, s. 22-24.”
“Orhan Pamuk`un “Benim Adım Kırmızı” Adlı Romanıyla Ulrich Plenzdorf`un “Genç W.`nin Yeni Acıları” Adlı Romanlarında Ölü Anlatıcı (Nekro-Narratör) Tutum, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Y. 14, S. 34, Erzurum 2007, s. 99-112.”
“Thomas Bernhard`ın Eserlerinde Türk İzleği, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Y. 14, S. 32, Erzurum 2007, s. 171-181.”
Cemile Akyıldız Ercan ile, “Franz Kafka und seine Beziehungen zu den Frauen (Mit Hilfe der Frauenbildrecherche von Franz Kafka und Max Brod gemeinsan geschriebenen fragmenteren Roman “Richard und Samuel”); Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 10.”
“Der Ewige Vater, (Vaterbildrecherche in Orhan Pamuks “Der Koffer meines Vaters”; Oğuz Atays “Brief an meinen Vater” und Franz Kafkas “Brief an den Vater”), Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 45, 2011, s.”
“Felsefeden Edebiyata Bir Bakış Denemesi, Sosyoloji Divanı, Sosyoloji Dergisi, Y. 1, S. 1, Ocak-Haziran 2013, s. 177-183.”
“Amerikamakine, Ayraç Dergisi, S. 13., Kasım 2010, s. 46-49.”
“Kafka`nın Gizli Odaları, Ayraç Dergisi, S. 11, Eylül 2010, s. 5-8.”
“Felsefe mi, Edebiyat mı?, Kitap Zamanı, Eylül 2010, S. 56, s. 12-13.”
“Thomas Bernhard Sözlüğü, Ayraç Dergisi, S. 10, Ağustos 2010, s. 22-27.”
“`Biz Milenyum İnsanları, Mediamaniaclar`, IV. Kuvvet Med ya Konuk Yazar, Deneme, 16.7.2007, /www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=8795.”
“`Klip Sosyolojisi`, -Türk Kliplerinde İntihar Sorunsalı-, Mavi- Nota E-Dergisi, Makale, Y. 2, S. 248, 19.01.2007, http://www. mavi-nota.com/index.php?link=yazi&no=971.”
“Dehalar ve Anneler, Türk Edebiyatı Dergisi -Sanat, Edebiyat ve Anne Dosyası-, Temmuz 2007, Y. 35, S. 405, s. 34-38.”
“Deha Oluşturma Aygıtı Olarak Baba Modeli, Bay Sinema, Erzurum Ocak-Şubat 2006, Y. 1, S. 2, s. 15-17.”
“Bu Bir Lynch Girişimidir (David Lynch Sineması Üzerine), Bay Sinema, Erzurum Aralık 2005, Y. 1, S. 1, s. 10-12.”
“Doğu Sinemasına Dair, Bay Sinema, Erzurum Aralık-Ocak 2007, Y. 2, S. 3, s. 17-18.”
“Milenyum Sineması, Gösteri Dergisi, İstanbul Eylül 2003, S. 251, s. 65-70.”
“Nuri Bilge Ceylan Sineması, Gösteri Dergisi, İstanbul Temmuz-Ağustos 2003, S. 250, s. 16-18.”
“Thomas Bernhard`ı Sevmemiz İçin Yirmi Neden, Virgül Dergisi, İstanbul, Şubat 2001, S. 38, s. 32.”
“Kafka Bir Dracula Mıdır?, Virgül Dergisi, İstanbul Aralık 2000, S. 36, s. 69-70.”
“Niteliksiz Adam, Virgül Dergisi, İstanbul Temmuz-Ağustos 1999, S. 21, s. 25-27.”
“Thomas Mann ve Büyülü Dağ, Virgül Dergisi, İstanbul Mart 1999, S. 17, s. 2-5.”
“Estetik İntihar, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Eylül-Ekim 1998, S. 33, s. 43-55.”
“Gencölmek, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Mart-Nisan 2001, S. 54, s. 55-57.”
“Böceğin Psikanalitik Mitine Ayak Direyişi, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Mart-Nisan 2000, S. 48, s. 45-53.”
“Masalların Ruhu, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Ocak Şubat 2000, S. 47, s. 65-73.”
“Sanat ve Hastalıklı Beden, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Temmuz Ağustos 1999, S. 43-44, s. 57-66.”
“Anti-Faust, Bilgiye Susuz Öznenin (Homunculusun) Şeytanlaşmasına Dair, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Mart-Nisan 1999, S. 41-42, s. 33-40.”
“Siyah – Bir Metafor Olarak Karga, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Ekim 1997, S. 37, s. 28-36.”
“Normaldışılığın Dili, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Ekim 1996, S. 32-33, s. 39-50.”
“Sanat ve Normaldışılık, Edebiyat ve Eleştiri, Ankara Eylül- Ekim 1996, S. 26-27, s. 3-11.”
Ali Utku ile, “Yazgımızın En Yüksek Melankolisi: Martin Buber; Martin Buber`in “Ben ve Sen” ve “Tanrı Tutulması”na Dair, Ayraç Dergisi, S. 18, Nisan 2011, s. 33-35.”
“Alabildiğince Deli, Alabildiğince İmgeli, Alabildiğince İkinci Yeni; Ayraç Dergisi, S. 17, Mart 2011, s. 25-28.”
“Türk ve Kıta Avrupası Poetikasına Dair (Türk Şiiri İçin Kavşak Noktası Dosyası), Ayraç Dergisi, S. 15, Ocak 2011, s. 33-37”.
PANEL VE SEMPOZYUMLARI
“Kafkaesk Mekan”, M. Ruhi Esengün Anma Toplantısı, Edebiyatta Dil, Zaman, Mekan 5-6 Kasım, Erzurum.”
“Kafkamakine, 14.05.2012, Yer: Oditortum Mavi Salon, Saat: 14:00.”
“Kafkaesk Anoreksiya”, Kafka`nın Önerisi, İletişim Fakültesi Düşünce Kulübü Etkinlikleri, İletişim Fakültesi Konferans salonu, 19 Nisan 2010, saat:15.00”.
SÖYLEŞİLERİ
“Cemile Sümeyra, Ahmet Sarı`yla Merhamet Dilercesine Gökyüzüne Bakmak Adlı Öykü Kitabı Üzerine Söyleşi, Heceöykü, Y. 10, S. 56, Nisan-Mayıs 2013, s. 165-71.”
“Edebiyatta, Felsefede, Şiirde ve Dinde Açlık”, Merdivenaltı Kültür Sohbetleri 1; Ahmet Sarı, Ali Utku, Mustafa Nezihi Pesen, Şahin Torun, 14 Ağustos Cumartesi, saat: 21.40, Üniversite Kitabevi.”
“Ali Ömer Akbulut ‘Şiir Otoyola Çıkar Çıkmaz (Dile Gelir Gelmez) Ölen (Ölümle Yüzleşmek Zorunda Kalan) Bir Şeydir`, Ahmet Sarı ile Söyleşi, Dergibi.com, Söyleşi, 5 Kasım 2003, http://www.dergibi.com/roportaj/ahmet_sari.asp.”
“Derrida Üzerine Ahmet Sarı ile Bir Sohbet, Kaşgar Dergisi, İstanbul Kasım Aralık 2003, S. 35, s. 94-101.
HAKKINDA YAZILANLAR
“Cemile Sümeyra, Merhamet Dilercesine Gökyüzüne Bakmak”, Hayatı Kurgulamak, Şule Yayınları, (2013) İstanbul. kitabı içinde.
“Mehmet Kahraman, Merhamet Dilemek, Heceöykü Dergisi, Ekim 2013 S. 59 s. 8-10.”
“Hasan Harmancı, Dünyanın Deliliği ve Bir Hikâyeci, Yeni Şafak Kitap Eki, 8 Mayıs 2013 Çarşamba, S. 76, s. 25.”
“Adem Polat, Akıl Delinmesi Olarak Ahmet Sarı`nın Allah Ağrısı, Yedi İklim Dergisi, S. 270, Eylül 2012, s. 37-42.”
“Ali Ömer Akbulut, Asa Kimin Elinde, www.zarifce.com/ kprens/diger/asa.doc, erişim tarihi: 11.11.2010.”
“Mukadder Erkan, Masalların Maskeleri: Lewis Carroll`un Karanlık Yüzü mü?, Ayraç Dergisi, S. 7, Nisan 2010, s. 32-34.”
Bahar Cankut Orhanoğlu, Türk ve Alman Poetikasının Buluşma Noktası, Kitap Zamanı, S. 11, 04 Aralık 2006, http://kitapzamani.zaman.com.tr/?bl=5&hn=489.”
“Sabah Gazetesi’nde Kendini Suçlamak adlı Emre Aköz’ün tanıtım yazısı, İstanbul, 18.01.2003, Y. 17, S. 604, s. 11.”
“Gerçek Hayat adlı dergide Handke’nin Sövgüsü adlı tanıtım yazısı, İstanbul, 14 Şubat 2003 Y. 3, S. 2003-7 (121).”
“Zaman Gazetesi’nde Jacques Derrida, Felsefe ve Şiir Hakkında Ne Söyler? adında Bilal Işıldar’ın tanıtım yazısı, İstanbul, 29 Ocak 2003, s. 17.”
“Virgül adlı dergide Novalis’in Poetika adlı çeviri metni ile ilgili tanıtım yazısı, İstanbul, Haziran 2004, s. 6.”
“Gerçek Hayat adlı dergide Edebiyat Neymiş adlı tanıtım yazısı, İstanbul, 21 Şubat 2003.”
“Ali Galip Yener’in Virgül adlı dergide Edebiyata Felsefeden Bakma İmkânı başlıklı makalesi, İstanbul, Haziran 2003, S. 63, s. 22-24.”
“Hayrettin Orhanoğlu’nun Kitap Haber adlı dergide Bir Dünya Düzelticisi Olarak Berjer Koltukta Oturan Thomas Bernhard başlıklı makalesi, İstanbul, Aralık Ocak 2002-2003, s. 8-9.”
“A. M. Öncel, Ahmet Sarı Şiiri Üzerine: Tasavvufi Göndermeler Şiiri, Dergâh Dergisi, Nisan 2011, S. 254, s. 21”.
ALDIĞI ÖDÜLLER
Avusturya Altın Liyakat Ödülü.