Ali Akar – Rahmanın Kulları
Allah’a teslim olunmuş bir hayatın inşası için gereken ilk şeylerden biri de O’nun güç, kuvvet ve nimetlerinin farkına varmaktır. Kulluk da işte burada başlıyor.’’tebareke..’’diyerek hayranlık, yüceltme, teşekkür ve tesbihi birlikte haykırıyoruz. Dil, gönül ve amel düzeyinde ‘’Ya Rabbi! Ne mübareksin! Ey kuluna Furkanı indiren Allah!” diyoruz…
Hayat ve görüşlerini Allah’tan başkasına teslim eden kâfir dünya O’nu çocuklu, eşli, ortaklı tanımlamaya kalkıştı. Fayda ve zarar yeteneği olmayan, bir şey yaratamayan, kendileri yaratılmış, ölüme, hayata, yeniden dirilmeye güçleri yetmeyen varlıklara kulluk ettiler. Oysa O’nun ortağı yok, göklerde ve yerde mülk Onun. Çocuk edinmedi çünkü her şeyi yaratan O… Varlığa yasalar koydu, kaderlerini ve ölçülerini oluşturdu.
Buna karşın kâfir dünya üç yönde savaşı sürdürdü: Allah’ın zatı, vahyin gelişi ve Rasülün kimliği… Ancak hepsinin ardında yatan asıl düşmanlık konusu ölümden sonraki diriliştir. Çünkü onlar dünya hayatını asıl kabul ettiler. Buna göre hayatın hesapları buradan olmalıydı. “Ahiret var.’’ denildiğinde hesapların ayarı değişecek“ değerleri, ölçüleri Allah bilir.’’ demek zorunda kalacaklardı. Buysa Allah’ın elçisiyle değerlendirme yasalarını kullarına indirdiği, gönderdiği gerçeğini kabul etmek anlamına gelecekti. İşte asıl tepki Allah’ın varlığına, yaratıcı olduğuna değil; mülkü üzerinde kendi yasalarını uyguladığı gibi kulları için de bu yasaların uygulanmasını istemesineydi.
Bundandır ki ahiret düşüncesiyle alay ettiler, peygamberin kimliği üzerinden polemik yaptılar. “Vahyi o uydurdu, bir topluluk da ona yardım etti.’’ dediler.” Mitoloji, efsane, masal, bu sözleri ona yazıyorlar o da bize okuyor.’’ dediler. Böylece hem vahyi gerçeklerden uzak romantik sözmüş gibi değerlendirdiler hem de Allah sözünü insanileştirerek aşağıladılar. Peygamberin insan oluşunu, yemek yemesini, sokaklarda gezmesini eleştirirken uyarıcının melek olmasını talep ettiler. Böylece ya kendi yasa ve kanunlarına benzeterek ya da kutsal bir ton vererek hayat dışı yapacaklar onu. Hazinesi, verimli bahçesi olmalıydı, ekonomik teklifleri, cazip getirileri olmalıydı dinin… Oysa Allah’ın gücü bunlardan daha hayırlısına yeter ve cennet de işte budur zaten. Ancak kâfirlerin asıl reddettiği gerçekte budur fakat inkârları azaplarını savmaya yetmeyecek ve cehennem uğultusuyla onları karşılayacak, onun dar yerlerine atılıp sıkıştırılacaklar. “Ölüm nerdesin!” diye feryat edecekler… Öte yandan Allah’ın istediği bir hayatı yaşayanlara yani muttakilere cennet var. Orada da istedikleri her şey…
Dünyacı bir hayatı kucaklayanlar kendilerine verilen nimetlerle azdılar, şımardılar ve böylece zikri unuttular. Allah’ı gündem yapmayı, O’nun istediği gibi yaşamayı, vahyi düşünüp ibret almayı, iman etmeyi unuttular. Boşa gitti tüm amelleri de. Kıyamet günü bu kendilerine yazık eden zalimler öfke, pişmanlık ve kederle parmaklarını ısırarak şöyle diyecekler: Keşke yolum peygamberle yürünen bir yol olaydı, onun arkadaşlığında, rehberliğinde bir hayat yaşasaydım. Onun yolunu yol edinseydim. Şu falanları, şeytanın önerdiği kimseleri, varlıkları yoldaşım kabul etmeseydim. Çünkü beni zikirden, Allah’ın gündeminden, uyarıdan alıkoydular; farklı hedefler koydular önüme; açıyı bozdular, bakışım ve değerlendirmem değişti, makas değiştirdiler rotamı saptırdılar.” Onlar böyle söylerken peygamber de şöyle diyor: “Ya Rabbi! Şu benim kavmim, toplumum Kuran’ı hayat dışı yaptı, şehirlerinden kovdu, gündemlerinden çıkardı, onsuz bir hayat kurguladılar.”
Bu toplum Kuran’ın tek bir hamlede gelmesini isterken onu yine yaşanmaz hale getirme derdindeydiler. Oysa Kuran bölüm bölüm, birim birim geldi. Öğrenildi, iman edildi, hayat haline getirildi. Kalbte sebat bulsun, diye elçiye ağır ağır okundu. O da bize ağır ağır okudu tertil ile… Ve şimdi biz aynı tutum ile düşünerek, anlayarak, hayatı değiştirmek, Rahman’ın istediği hale dönüştürmek için okumalıyız.
Çünkü bu hayatı hayırla yaşamak ve sonuçta cennete varmak Rahman’a kulluk yapanların mükâfatıdır. Ve Rahman’ın kulları da öncelikle bu kulluğu kabul ederek kendilerine gelen zikrin gerçeği gündem yapar, Kuran’ı güzelce okur ve onunla salih ameller gerçekleştirirler. Zikreder, şükrederler. Bir de halife olarak yaratıldıkları bu yeryüzünde yürürken ne için var edildiklerini unutarak kibir ve inatla değil tevazu ile kullara yaklaşırlar. Allahsız, kitapsız, ahiretsiz bir dünya kurmak isteyen cahillerle karşılaştıklarında söz ve söylemleri “selam” dır. Allah’la, evrenle, kullarla, kendileriyle barışın tesis edilmesi ancak Allah’a teslim oluşla mümkün olabilecektir. Bu kullar geceleri ise secde ve kıyamdadır. Dualarında, talep ve isteklerinde en esaslı unsur “cehennemden kurtulabilmektir.” Çünkü bilirler ki o ağır bir cezadır, ondan kurtulmak gerekir. Ekonomik, sosyal endişeler, dünyevi kaygılar zihinlerini, kalplerini uzun süreli işgal etmez fakat hayatın gereklerinden de uzaklaşmazlar. Yaşarlar, harcarlar… Ama harcamaları ne az ne de çoktur, tam kıvamındadır.
Aşırılıklar yanlışların habercisidir. En korkunç günah da Allah’tan başkasına kulak vermek, yürekte yer vermek, Allah’la beraber başkasına dua etmek, çağırmaktır. Onlar öldüren ve dirilten Allah’ın yasasına göre öldürürler, başkaca cana kıymazlar. Nikâhta da Allah’ın dediği olur, zina etmezler. Lakin bir hataya düştüklerinde ısrar etmezler; dönüşleri, tevbeleri Allah’adır. İmanlarını yeniler ve salih amellere yönelirler. Kötülükleri iyiliğe dönüşecektir çünkü Ğafur ve Rahim bir Allaha kulluğa evet demişlerdir.
O kullar yalana, yalan bir hayata tanıklık etmezler. Boş bir iş, söz, eğlentiyle karşılaştıklarında güzelce sıyrılır, geçip giderler. Yaradılış amacından, kulluktan uzağa düşürecek her söz, görünüm tehlike içermektedir çünkü.. Ve Rabblerinin belgeleri, bilgileri, ayetler kendilerine hatırlatıldığında/gördüklerinde ilgisizce, kör ve sağır durmazlar. Tüm benlikleriyle ondan etkilenirler ve şöyle derler: “Ya Rabbi! Bize işlerimizde çocuklarımızdan göz aydınlığı olacak kimseler ver. Bizi de sana karşı gelmekten sakınan müttakilere önderler, öncüler eyle!”
İşte tüm bu tavırları, sabırla Allah yolunda kalmaları, yürümeleri sebebiyle cennette en güzel ikramlar, karşılanmalar ve selamet vardır onlara… Şimdi biz de böylesi bir lütfu arzuluyoruz. Bu noktada Furkan Suresi’nin ilk ayeti bizi Kuran’ı okuyup anlamaya çağırırken son ayeti kulluğumuz olmasa bir değerimizin de olmayacağını bize söylüyor. Rahman’ın kullarından olabilme duasıyla…