Ali Işık – Alâ İle Hacıkaymak Mahallesi’nin Kuruluşu Üzerine
Hacıkaymak, bin yıllık geçmişi olan Türkiye (Anadolu) Selçukluları payitahtı tarihî şehir Konya’nın, Cumhuriyet döneminde kurulmuş ve yarım asrı henüz geçmiş genç mahallelerindendir. Doğusunda Kılıç Aslan, güneyinde Nişantaşı, batısında Şeker Murat, kuzeyinde Özlem mahalleleriyle komşudur. Ailemle 1960 yılında şehrin göbeğindeki Güllükbaşı’ndan, göçerek sakini olduğumuz ücra Hacıkaymak’ın diğer sakinleri ağırlıklı olarak Kızılören, Sulutas, Bulamas, Başara gibi Konya’nın civar köylüleriyle Derbent, Kadınhanı, Ilgın, Sarayönü ilçelerinden göç etmiş köylülerden oluşuyordu.
Kuruluşundan günümüze Konya’nın en mahrum mahallelerinden olan Hacıkaymak ile ilgili bir araştırmanın başlangıcında mutlaka görüşleri alınacak bir kişiydi Ali (Akdeniz) amca. O, kendinden yaşça küçük Hacıkaymaklıların “Alâsı”sı, akranları ve büyüklerinin –ki pek kalmadılar- “Makarnacı Ali”siydi. Yarım yüzyıllık mahalle bakkallığının yanı sıra muhtarlıkta da çeyrek yüzyılı devirmişti. Kızdığı bir ana tanık olmadığım bu güleç ihtiyar, çocukla çocuk, büyükle büyüktü. Şaka yapmayı sever, yapılan şakaları da götürürdü. Yaptığı, bazen de muhatabı olduğu en tanınmış şaka dalgın giderken arkadan atılan on yedi kiloluk boş bir yağ tenekesidir. Teklifsiz biriydi; ancak seviyesini korumasını da bilirdi. Biz de hiç teklifsiz toplanıp varırdık ziyaretine. Bu kez de öyle oldu.
Ali amca ile eşi Ayşe teyze, gepegenç toprağa verdikleri edebiyat öğretmeni büyük oğulları dışında dört oğlu ve biricik kızının mürüvvetini görmüşlerdi. Şimdilerde mahallenin şehre en yakın sokağı İbrahim Müteferrika üzerindeki iki katlı evlerinin zemin katında yalnızlığı paylaşıyorlar. Ziyaretlerinde hastalıklar evlatlarıyla yarışıyorlar adeta. Nitekim Hacı teyze, son rahatsızlığının nekahetini yaşıyor. Her iki ihtiyarın fizikî durumu bütün sorularımın tatminkâr cevaplarını almama engel görünüyor. Yazık… Biz bu mülâkat için çok geç kalmıştık. Bu durumda, dipsiz nisyan kuyusundan ne kurtarabilirsek kâr. Selâm ve hâl hatır faslından sonra mahallenin kuruluş hikâyesini ortaya koyacak sorulara geçiyorum.
– Ali amca kendinizi tanıtır mısınız?
Ali Akdeniz – Konya vilayetinin Çumra kazasının Çukurçimen Tekke köyünde 1340 (1924)’ta doğdum. Anam Çukurçimenli, babam Tekkeli. Çumra kazasında ilkokulu üçten bitirdim. 1942’de evlenip Konya’ya geldim. Konya’da makarna fabrikasına girdim. Muhacir Pazarı civarında Sahip Ata Caddesi’nde bir eve oturduk. Fenni Fırın’ın oralarda İtalyanların Konya’da yaptırdığı makarna fabrikasını, onlar buradan kovulunca, Hacıkaymak (Hacı Mustafa Kaymak) satın aldı. Ben de yanında çalışmaya başladım. Allah razı olsun, beni sevdi ve çok destekledi.
– Bu mahalleye ne zaman geldiniz?
(Sorunun cevabını hatırlamakta müşkülat çekince hanımı yardımına koşuyor.)
Ayşe Akdeniz – (Ali amcayı göstererek:) Bu, 1947’de askerden geldi. Biz, o zamanlar Sümerbank’ın orda Pürçüklü Mahallesi vardı, orada otururduk. Sonra Kumköprü tarafına taşındık. Burada da birkaç yıl oturduktan sonra oğlum Fahri (ikinci çocuğu) kırklı çocuk iken bu mahalleye taşındık.
– Fahri kaç doğumlu?
Ayşe Akdeniz – 1950.
– O zaman siz bu mahalleye 1950’de taşındınız. Peki, siz geldiğinizde burada oturanlar var mıydı?
Ayşe Akdeniz – Biz buraya geldiğimizde yedi ev vardı. Sekizinciyi biz yaptık.
Ali Akdeniz – Burayı Hacıkaymak, Hocacihanlılardan satın aldı. Hacıkaymak çok ileri görüşlü bir adamdı. Altmış dönümlük tarlayı aldıktan sonra parsel yaptı. Bize de çok yardım etti. Bizden ev parası filan almadı. Neyse… Evi yaptırdık, suyumuz yok, elektriğimiz yok, rezilliğin bini bir para… Su ihtiyacımızı karşılamak üzere kuyu kazdırdık. Şeker Fabrikası yapılınca mahalle çoğalmaya başladı. Mahallenin işsizleri buraya işçi olarak alındılar. Öte yandan, köyünden kalkıp gelerek fabrikaya işçi olarak girenlerin çoğu da buralara evlerini yaptırdılar. Mahalle her geçen gün büyüyor büyümesine de; yol yok, elektrik, su yok, en önemlisi okul yok. Çocuklarımız kışta kıyamette şehir merkezindeki okullara giderler. O zamanlar kışlar da kış. Her yer çamur çaylak… Belediyeye müracaat edip hâlimizi arz ederiz; siz, Hocacihan’a bağlısınız, ora da Meram nahiyesine… Gidin derdinizi oralara anlatın, derler. Fenni Fırını işletenlere rica ederiz, kömür cüruflarını alır gelir sokaklara saçarız. Bu da kışın bir nebze çamura fayda eder; ama tozu yazın dert olur.
Bir gün zamanın Konya Valisi Cemil Keleşoğlu’na çıktım. Ağlamaklı bir acizlenme ile böyle iken böyle, dedim. Derdimize Meram’ın bakacak hâli yok, Konya Belediyesi de bana bağlı değilsiniz, diye kapıdan savuşturur. Güya biz rahata kavuşalım, diye şehre göçtük; köylerimizden daha geri hayat yaşar olduk şehirde!..
Vali, anlattıklarımı can kulağı ile dinledikten sonra: “Git, mahalle sakinlerinizin bir isim listesini yap bana getir” dedi, “Getir de sizin şehre bağlanmanız için Hocacihan’da bir referanduma gidelim.” Valinin bu sözleri üzerine neşeyle odasından çıktım. Hemen mahalleye gelip, bizden daha kalabalık olan Hocacihan’a karşı çıkabilmek için her mahalleliyi beşer onar kez yazdım. Sonra bu listeyi götürüp valiye teslim ettim. Çok geçmeden referandumun haberi geldi. Şeker Murat Mahallesi’nde derme çatma bir binaya konulan sandıkta oy kullanmaya başladık. Tabi bizim mahalleden bir kişi en az beş on defa oy kullanıyor. Çok geçmeden sandık başkanı durumun farkına vardı. Hiddetle beni yanına çağırıp: “Yahu, bu adamlar dönüp dolaşıp bir daha bir daha oy kullanıyorlar, bu ne iştir?” diye bağırdı. Durumu saklamanın bir yararı yok, adam da aptal değil. Kulağına eğilip alçak bir sesle: “Haklısın abiciğim” dedim, “İnanın kötü bir niyetimiz yok. Bütün arzumuz Konya Belediyesine bağlanarak yaşadığımız rezillikten bir nebze olsun kurtulmaktır. N’olur bizi idare ediverin.” Adamcağız galiba bu samimi itirafımdan hoşlanıp hilekârlığımıza göz yumdu. Biz de o cesaretle ardı ardına oy kullanıp Hocacihan’a galip gelerek Konya Belediyesine bağlanmayı hak ettik.
– Hacı amca bu olayın tarihi kaçtı?
Ali Akdeniz – Valla Ali’m tarihini pek kesin hatırlayamayacağım; amma 50’nin sonuna doğruydu galiba. (Cemil Keleşoğlu’nun valilik dönemi 1955 ila 1960 arası olduğuna göre, bu zaman dilimi arasında olsa gerek.)
(Aniden donuklaşan derin mavi gözlerinde canlandırdığı geçmişin kimi acı, kimi tatlı vukuatı Ali amcayı duygulandırmış olmalı; zira bir anda gözpınarlarından süzülen iki billur tanesi yüzünü yalayarak aksakallarının arasında kayboluyor. Sonra derin bir iç çekerek:) Bu mahallede çook sıkıntı çektik be oğlum çok… Bunlardan kurtulabilmek için kimlere yüzsuyu dökmedik ki… Bizler işte geldik işte gidiyoruz. Bakın dünün çocukları olan sizler de koca koca adamlar oldunuz. Bizlerin yanında aynı bahtsızlığı sizler de yaşadınız. İnşallah sizlerin çocukları bizlerin çektiklerini çekmezler.
(Bu sözlerden sonra odayı derin bir sessizlik kaplıyor. Bu, benim mülâkata son vermemin de bir işareti. Nekahet dönemlerinde ihtiyarları daha fazla duygulandırmanın bir anlamı yok. Yalnız, bunların anlatacakları o kadar değerli ki… En kısa zamanda tekrar görüşmek arzumu belirtip, sağlık temennilerimle ellerini öpüp vedalaşıyorum.)
NOT: Birkaç yıl önce yüz yüze görüştüğüm Ali amca 2010 yılı haziranından bu yana Musalla Mezarlığı sakinlerindendir. Allah rahmet eylesin.