Aziz Karakuş – Sancı
Sevgili dostum devletin dini var mıdır? Yoksa dinin devleti olmalı mıdır? Meselesi değil benim anlattığım mesele. Söylemek istediğim şey peygamberin devlet eliyle kendini koruma altına alarak imtiyazlı bir yerde durmayı reddeden diri ruhudur. Okuduğumuz naatlarda, mevlitlerde peygamberimizin devlet reisliğinden pek bahsedilmez, bir imparator gibi de algılanmaz. Çünkü peygamber kuru et yiyen bir annenin evladı olduğunu söyler. Kavmin efendisi kavmine hizmet edendir dediğinde dostlarına ve kendisine inananlara mübarek elleriyle su dağıtan bir yerde duruş sergilemiştir. Otuz altı senelik ömrümde bırak suyu dağıtmayı, kendi suyunu kendi alan bir şeyh ve hoca bile görmedim. Peygamber sıfatlarının arkasına sığınıp imtiyaz elde etmemiştir. Bu yüzden en küçük bir ricasını bile Yahudiler, müşrikler, Hıristiyanlar ve Müslüman olmayanlar rahatlıkla geri çevirmiştir. Çünkü peygamber mevzisini güçle değil hak ve adaletle muhafaza etmiştir. Müslüman olmayanlarda onun adaletinden emindiler. İnanç ve din, aşkın ve ruhsal bir arayış ve kavrayıştır. Bu anlayış insanların kalbinde yeşerir. Devlet eliyle inşa edilemez. Bahsettiğim konuda budur zaten. Ama gelelim şu İslam devleti dediğin meseleye de; bu aslında üzerinde konuşmaya korktuğum, mayınlı bir arazi. Korkuyorum çünkü düşüncelerim yanlış anlamalara sebebiyet verebilir. Konuşmakta istiyorum; nedeni ise tam da bu konu üzerinde; tekfirler, yok saymalar, tanımamalar, kalp kırmalar, hatta insan öldürmeler beslenip serpiliyor.
Bir kere İslam’ı öğreneceğimiz başöğretmen Hz. Muhammed’dir. Resulün hayatı ve peygamberlerin davranışları bize referans oluşturan en temel kaynaklardan biridir. Bu niye anlattığım bir konu, onu söylemeliyim önce… Bugün devlet dediğimiz, sistem diye eleştirdiğimiz nesne, bizim zihin algılarımızın bir uzantısı, hatta toplum mühendisliğinin kodlarını da fazlasıyla içinde ihtiva etmekte. Peygamberi anlamak O’na tarihsel bir şahsiyet ve vahyi getiren bir postacı gibi bakmak değildir. Peygamberi görmek rüyanda onunla saatlerce sohbet ettiğini anlatıp duygusal bir boşalmada değildir. Peygamberin serin ikliminde soluklanmak tam da dünyaya, eşyaya, insana vs. O’nun durduğu ve baktığı perspektiften bakmak ve yorumlamaktır. Eğer bu mesele doğru anlaşılmazsa modern dünyanın kavramları, hep Müslümanların boğuştuğu ve kaybolduğu fulû bir alan, bataklık olacaktır. Bu duruma da düşülmüştür zaten. Eğer sorunlara bu gözden bakmayı kabul etmişsek problemin büyük bir çoğunluğunu çözmüş olmaktayız. Tabii ki yaşadığımız hayatın her sorununu resulün hayatından birebir örneklerle çözemeyeceğiz. Değişen bir dünyaya değişmeyen nasslarla yaklaşmanın elbette hikmetle yorumlanması ve üzerinde düşünülmesi gerekecek. Aklımız, vicdanımız, ahlakımız, tecrübelerimiz işte tam burada devreye girerek bu kaynaktan beslenecek. Ama oradan beslenmemize rağmen yolu biz yürüyeceğiz. Her şey istismara açıktır ve nefs Allah’la bile bizi kandırır. Bize bu dini aktaran ilahi kelam olan Kuran; peygamberin diliyle yazıldı. Yani Allah peygambere duyurdu ve resulde nefsine ve bize buyurdu. Peygamberler Allah’ın bize örnek olarak seçtiği şahsiyetler olarak yön belirleyişlerimizde rehberlik yaptılar.
Şimdi bu konu yazarak çözebileceğimiz bir mesele değil, ama bu kadar şeyi o zaman niye yazdım. Elbette bir sebebe ve sancıya istinaden yazdım. Oda şudur; eşyayı ve meseleleri peygamberin gözü ve ruhuyla mı görüyoruz yoksa bize dayatılan zihinsel algılarla mı bakıp değerlendiriyoruz. Eşyayı, yaşadıklarımızı resulün gözüyle görmek iddiasındaysak O’na yakıştırdığımız her şeyi kendimize de yakıştıran bir ruh haline erişiriz. O zaman deriz ki ’’peygamber yaşamış olsaydı kısır hizip ve cemaat kavgalarını neresinde olurdu?’’ diye temiz bir niyetle, temiz bir vicdan ve akılla sorularımıza cevap arayarak konuşabiliriz. Sorunlarımıza bu kadar net bir bakışla bakmayan her güdük tartışmadan uzak duruyorum.
Ben peygamberimi bir imparator gibi görmüyorum. Bir protokol erkânı gibi de görmüyorum. Bunları ona yakıştıramadığımdan değil tabii ki. Hz. Süleyman’ın melikliğinin resullüğüne gölge düşürmediğini de bilerek söylüyorum. Ama benim zihin ve gönül dünyama Hz. Muhammed bir abinin ilgisi, babanın tavsiyesi, annenin merhameti olarak giriyor. Bu benzetmeler elbet O’nu karşılamaz. Bu durum benim ve ifadenin acizliği ve fakirliğiyle alakalı bir mevzu. Eğer resul bir bütün olarak algılanmazsa O’nun adaleti, devlet anlayışı, olaylara yaklaşma temelleri bizde bir anlam bulmayacaktır. Her şeyin en doğrusunu ve en iyisini ve en hayırlısını ve en güzelini bilen Allah, bize onun sancağı altında haşr olmayı nasip etsin. Selam ve dua ile…