Hüzeyme Yeşim Koçak – Acemisiyim Ben Bu Yolların
Akıl ve duygular. Sonra kararlar, yol alışlar…
Her yaşanan; ilerisini, ötesini, bir arka planı, bir sebebi, rengi işaretlemekte. Ve hayatımıza çizikler, satırlar, izler eklemekte. Çoğaltıp eksiltmekte ya da bitirmekte.
Geriye bir an baktığımda; deneyimsizlik, gücün odağında çaresizlik, gözlemlerinizdeki eksiklik, müşahedelerinizdeki eğrilik veya yetersizlik, üstüne basılmış bilgisizlik. Eskimiş, geride kalmış, sonlandığını sandığımız haller, durumlar, vukuatlar, insanî şartlardaki değişim, yenilik… Bütün saplantıları, çıkarımları, senaryoları alt üst eden rüzgârlar, dalgalar; zar(ar)lar ve kârlar…
Yaş, tecrübe, birikim ne olursa olsun yaşadığımca daima bunu görüyorum.
Ben bütün yolların acemisiyim. İnsanlar, hayaller, hikâyeler hep şaşırtıyor. Ezberim bozuluyor mütemadiyen, öngörülerim gerçekleşmiyor. Hedefler, plânlar, yaldızlı akıllar çoğu defa tutmuyor. Göklerdeki program herhâlde hiç şaşmıyor.
Pek az şeyi bildiğimi, âşina vâkıf olduğumu zannettikleriminse az sonra değişik yollarla girdiğini, bozulup dönüştüğünü, farklı yüzleri olduğunu; ölçü(m)lerimin hatasını yahut bana verili, insana özgü değerlerin esasen ne kadar önemli olduğunu bilmediğimi fark ediyorum.
Keşiflerimin yanlışlığını, anlayışımın kıtlığını, penceremin darlığını, kapı kilitlerimin paslandığını, cahilliğimin tescillendiğini, ama yürüdükçe her varlığın dillendiğini, ümitlerin filizlendiğini, aslî güzelliklerin ebedîliğini görüyorum.
Bir bilgi aradığım. Sönmeyen, eksilmeyen, tükenmeyen, ışığını sürdüren. Aranan, bulunan, koşulan, karşılaşılan, rastlanan kandırmıyor yetmiyor.
Algıladıkça, ilerledikçe, geçtikçe yabanlığınız, hayret ve hayranlığınız artıyor.
“Nereye baksam Sensin” diyordu şair. “Sen’ler” şaşırtıyor. Taşlardan “Sen” fışkırıyor.
…
Acemisiyim hep yolların.
Bu caddeden binlerce kez değil de ilk mi geçtim? Meğer sokak üstünde kestane ağaçları varmış. Nihayetinde kimi zaman; patikalar, darboğazlar, dolambaçlar ve kâbuslar da mı anayola çıkarmış.
Bazen dipsiz karanlıklarda görüyorum. Bazı yalınayak, ışıklı yollarda takılıp sendeliyorum. Gözlerimden çeşmeler akıyor; gözeneklerimde ağaçlar terliyor; beynimin servilerinde aklım uçuşuyor. (BAZEN)
Madde(m) önüme dikiliyor. Nelerin gölgesi, bendesi olduğum ürpertiyor.
“Buhara’da hiçbir cenazenin, medresenin önünden geçmesine müsaade etmezler. Bunu görüp de talebeye tahsilden soğukluk gelmesinden korkarlar; çünkü talebeler, şan ve şeref sahibi olmak, arkadaşları ve benzerleri arasında yükselmek, halk arasında büyük mevkilere geçmek, herkesin üstünde bulunmak, parmakla gösterilmek, servet ve mansıp kazanmak, kadılık ve müderrislik gibi mevkiler işgal etmek maksadıyla okuyorlar.”(Sultan Veled, Maârif)
Niyetler ve eylemler. Ruha mâl edilmemiş bilgiler, yüksüz cümleler. Ürkütmesin nefis katırını, mevtalarla, dîvâneler, bilgeler. Neyleyim, günahları taşıyamaz artık şıkır tıkır, tombul keçiler.
Asırlar öncesinden süzülen yakîn, sarsıcı, onarıcı kelimeler. Bazen.. adım başı güzeller… ÇEKİCİLER. Sarılıp insanı hiç ederler. Ki Meczup Aşk da onlara meyleder.
Haşmetinin ağırlığı altında eziliyorum.
Zulmet, ufûnet boğuyor. Hâlbuki Güneş bir tane.
Damıtılmış, göklerden süzülmüş tek bir bilgi aradığım. Dünyayı onunla tarttığım ve boş(luk)ları çıkardığım. Seçilmiş, Salih, gönüllü bir akıldır, pusulamdır içimden çıkardığım.
Bazen bir toz zerresinin dansıyla mestim. Bazen de mektuptur, bir imdat çağrısıdır; deryalarda yalpalar durur testim.
Yollarda ip atlar, cam toplar, sek sek sekerim.
A Canım işte talebeyim.
Ben bu yolların hep acemisiyim.