Mehmet Kahraman – Ev-Siz-Lik
Evsizler
Türk Dil Kurumu sözlüğünde ev şöyle tanımlanmaktadır: Yalnız bir ailenin oturabileceği biçimde yapılmış yapı; bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığı yer, konut, hane; aile, soy, nesil. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere ev sosyal bir yapıyı işaret etmekte, içinde yaşayanlarla bir bütün oluşturarak düzenli bir yaşamın kodlarını vermektedir. Aynı sözlükte evsiz: Evi olmayan, yaşamını sokaklarda sürdüren, diye tanımlanmaktadır. Evsiz kişi toplumdan uzak, sosyal yaşamdan dışlanmış kişi demektir günümüzde.
Yirmi birinci yüz yılı yaşadığımız bu çağda evsizliğin ne demek olduğunu daha iyi anlıyoruz. Ekonomik gelişmişliğin ve refah seviyesinin arttığı, eğitim oranlarının yükseldiği, teknolojik gelişmenin sınır tanımadığı bu yüz yılda, evsizliğin ne demek olduğu artık daha iyi biliyoruz. Bu bilgiler ışığında sokak çocuklarına, tinercilere, ailesi dağılmış yaşlılara, savaş mağdurlarına, mültecilere daha yakından bakabiliyoruz.
Bugün şehirleri evsizler olmadan düşünmek neredeyse imkânsız. Özellikle büyükşehirler evsizlerin neden olduğu sorunlarla gündeme gelmekte. Sokaklar, köprü altları, harabeler, inşaatlar, bankamatikler, otogarlar evsizlerin en çok tercih ettiği yerler olarak bilinmekte. Buralarda düzenli ve sağlıklı bir yaşam sürdürülmesi mümkün değildir. Yatmaları, yeme içmeleri problem olan bu durumdaki kişiler haliyle toplum için de tehdit oluşturmaktadır.
Çoğunluk karton kutularla çevrilmiş, üzeri muşamba ile kapatılmış mekân evsizler için bir sığınak görevi görür. Ancak bu durum kış aylarında, havaların soğuması ve yağışların artmasıyla tersine döner. Soğuktan ve yağıştan korunmak için kapalı mekânlar aranır. Böyle zamanlarda terk edilmiş binalar ya da bankamatik gibi kapalı alanlar evsizlerin kullandığı yerlerdir. Mekân sorunu çözüldüğünde yeme içme problemiyle karşı karşıya kalır evsizler. Dışarıda olmanın, toplumdan uzak olmanın diğer bir sonucu ise işsizliktir. Ellerinden iş gelse bile karşı tarafa güven telkin etmedikleri için iş bulmaları neredeyse imkânsızdır. Zaten iş bulmuş olsalar kazandıkları parayla düzenli bir yaşama geçebilir, kendi hayatlarını kurabilirler. Evsizlerin büyük bölümünü gençler oluşturmaktadır. Bu kişilerin ellerinde bir meslekleri yoktur ve onları ellerinden tutacak kimse de yoktur. Yaşlı olan evsizlerin ise yorgunluk, umutsuzluk ve alkolizmle birlikte hayata direnecek, mücadele edecek güçleri kalmamıştır. Sokakta yaşayan bu insanlar halkın verdiği paralarla bir şeyler alıp yemekte ya da çöpten, sokakta buldukları artıkları yiyerek hayata tutunmaya çalışmaktadır. Özellikle mahalle esnafı tarafından tanınıyorsa mahalleli o kişiye sahip çıkıyor ve az da olsa karın doyuracak şekilde yardım ediyorlar.
Barınma ve yeme içme temel sorun olarak karşımıza çıksa da evsizler için insanca hayat yaşamak için gereken en önemli husus sağlık ve eğitim alanında olmaktadır. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan bu insanlar hastalandıklarında kendi kendine iyileşmeyi beklemekte, herhangi bir sağlık kuruluşundan yardım alamamaktadırlar. Bunun sonuçları her zaman iyi netice vermemekte ve ölümle sonuçlanma olasılığı artmaktadır. İklim koşulları, hijyenden yoksun ortam, yetersiz beslenme her türlü hastalığın davetçisidir. Evsiz ölümleri daha çok kış aylarında görülür. Gazetelerin üçüncü sayfasında kısacık haberle kendilerini ilk ve son kez gösterirler. “Şişli’de, geceyi sokakta yağmur altında geçiren bir kişi, ölü bulundu. Temizlik yapan belediye işçisi, Esentepe Durağı yakınlarında yerde yatan bir kişiyi fark etti. Bu kişinin hiç hareket etmemesi üzerine temizlik işçisi, durumu emniyete bildirdi. Olay yerine gelen sağlık ve polis ekipleri, üzerinde herhangi bir kimlik belgesi bulunmayan 40-45 yaşlarındaki kişinin hayatını kaybettiğini belirledi.”( 17.10.2011) bir başka haber: “Antalya’da sokaklarda yaşayan 47 yaşındaki İlyas Gerezli adlı vatandaş, soğuktan donarak hayatını kaybetti.1
Eğitimin temel insan haklarından biri olduğu her fırsatta dile getirilir. Eğitim bireyin gelişimini, hayatı öğrenmesini, algılamasını, yaşama bakışını değiştirir. Oturup kalkması, yemesi içmesi, konuşması, kendini ifade etmesi, daha doğrusu kişinin kendi olabilmesi büyük oranda eğitimle alakalıdır. Evsizlerin eğitim imkânlarından mahrum kaldığı göz önüne alınacak olursa söylenecek sözlerin büyüklüğü de tahmin edilmiş olur. Suç oranlarına bakıldığında suça karışanların büyük bölümünün evsizlerden ya da bir şekilde hayatını sokaklarda sürdürmek zorunda kalanlardan olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle tiner, bali, uyuşturucu gibi etkin madde kullananların yol açtığı sorunlar her geçen gün artmaktadır. Gasp, hırsızlık, tehdit ve en sonunda ölüme varan olaylar herkesin malumudur. Toplumsal huzurun olmadığı ortamlarda yaşamak zordur. Kişi kendini güvende hissetmek ister. Güvenli bir ortamda birey tam olarak kendi olabilir. Korkularla ve her an ne olacak diye düşünerek yaşayan insan, hayatını istediği şekilde yaşayamaz. Günümüzde şehir merkezlerinin güvensiz olması, bilhassa geceleri sokağa çıkmaya korkar hale getiren en büyük etken alkol ve uyuşturucu madde kullanan kişilerdir. Bu da başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere herkes için tehdit ve tehlikedir.
Ülkemizde evsizler üzerinde çok az çalışma/ araştırma yapılmıştır. Sokaklarda yaşayan sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte yüz bine yakın kişinin evsiz olduğu tahmin edilmektedir. Ve bu sayı her geçen gün artmaktadır. Bu sayının içinde mülteciler yok. Onlar da sayıya dahil edildiğinde büyük nüfuslu bir ile tekabül edecek kadar insan vardır sokaklarımızda. Üzerinde mutlaka düşünülmesi ve çözüm üretilmesi gereken bir sorun durmaktadır karşımızda.
2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Araştırma Komisyonu AŞTi’de kalan evsizlerle ilgili bir araştırma yapmış ve yayımlamıştır. Araştırma sonucuna göre evsizlerin kendi aralarında bile birçok sorun yaşadığı ortaya çıkmıştır. Hırsızlık, tecavüz, öldürme gibi ciddi sorunlardır bunlar. Çocuklar ve kadınlar bundan en fazla etkilenen kişilerdir. Araştırmada evi terk etme nedenleri üzerinde de durulmuştur. Kendisiyle konuşulan kişiler, “İnsan rahat evi varken, huzurluyken neden evini terk etsin.” diyerek tepkilerini ortaya koymuştur. Evi terk etmenin nedenleri arasında ekonomik sıkıntılar, şiddet ve geçimsizlik öne çıkmaktadır. Komisyonun tespitleri araştırmanın “Değerlendirme Ve Sonuç” bölümünde açık bir şekilde dile getirilmiştir. “Dünyada pek çok ülkenin sorunu olan evsiz insanlar ailevi, ekonomik, psikolojik ya da çeşitli sosyal sebeplerle sokakta yaşamaya mecbur kalmakta ya da kendi iradeleriyle bu yolu seçmektedir. Ancak bu durum, hem bireysel hem de toplumsal açıdan pek çok sorunu beraberinde getirmektedir. Zira, sağlıklı bir çevrede barınma, beslenme ve yaşama hakkından mahrum bu insanlar kendi hayatlarını olduğu kadar toplumun hayatını da tehdit etmektedirler. Evsiz insanlar, kış aylarında donma tehlikesiyle karşı karşıya kalmakta, yetersiz ve sağlıksız beslenme nedeniyle çeşitli sağlık sorunlarıyla baş etmekte ve içinde bulundukları şartlar kendilerini kolaylıkla suça itebilmektedir.2
Ev
Ev etrafı dört duvarla çevrili ve üstünde çatısı olan bir yer midir? Ev denince insanın aklına ilk gelen şey nedir? Evsizler için ev ne demektir?
Yazımızın girişinde evin sözlük anlamını vermiştik. Ev barınılacak yer olarak, konut olma özelliğinden önce, bir kimsenin veya bir ailenin yaşadığı yer olarak görülüyor. Ev konut anlamıyla bir sığınak, barınaktır. Fakat diğer anlamıyla evin yuva olma durumu da vardır. İçinde bir aile yaşıyorsa o ev bir yuvadır ayrıca. Her ev için bu tabir kullanılmaz. Yuva olma özelliği sevgiyi, saygıyı, sahiplenilmeyi, mutluluğu, bir yere ait olma meselesini ifade etmek için kullanılır. Zaten ev denince insanın aklına ilk gelen anne, baba, çocuklar ve haliyle sevgidir. Peki, evsizler için ev ne anlama geliyor?
Türkiye’de evsizlerle ilgili çok az araştırma yapılmış. Yapılan araştırmaların çoğu ise evsiz ölümleriyle ilgili. Araştırmacılar evsizlerin ölümleriyle ilgili araştırma yapmışlar ve elde ettikleri bilgilerle evsizlerin genel durumunu ve yaşam şartlarını gündeme getirmişler. Araştırmalar bize daha çok sağlık durumları üzerine okumaya yönlendiriyor. Verilerden evsizlerle ilgili genel kanıya gitmek mümkün değil.
Evsizlerle ilgili en önemli bilgi kaynağı televizyonlar. Daha çok haber bültenlerinde gördüğümüz evsizler, genelde bir suça bulaştığında ya da kışın sert hava koşullarında belediyeler tarafından toplanmasıyla gündeme geliyorlar. Yan yana serilmiş yataklarda, soğuktan kurtulmuş olmanın verdiği gülümsemeyle ekrana geliyorlar haber kanallarında. Muhabir soruyor: kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Neden sokağa düştünüz? Şimdi bir eviniz olsaydı ne yapmak isterdiniz? Ekranda bir görüntü olmasa sorular çok sıradan gelebilirdi, fakat evsiz kişi konuşmaya başladığında sorular yakıcı bir hâl alıyor. Birkaç dakika içine sığdırılan hayat bir ömür sürüp gidecek haber bittiğinde. Havalar ısınmaya başladığı zaman eski mekânlarına, karton evlerine dönecekler.
“ Yuva olma özelliği sevgiyi, saygıyı, sahiplenilmeyi, mutluluğu, bir yere ait olma meselesini ifade etmek için kullanılır. ”
Evlerde ise bambaşka hayatlar yaşanmaktadır. Anne, baba, çocuk; kimi evlerde dede, nine hayatın bütün yükü tek omza yüklenmeden, acılar da mutluluklar da paylaşılarak geçen bir ömür. Elbette her ev, her aile aynı değil. Zorlukların yaşandığı, geçimsizliklerin olduğu evler de vardır. Her ne kadar bu evler hayat zor olsa bile evsizlerle kıyaslanamayacak derecede bir hayat söz konusudur. Sosyal düzlemde kendilerini ifade edebilmekte, kendilerini aidiyet içerisinde tanımlayabilmektedirler.
Günümüzde büyük aileyi bulmak zor. O dedelerin ve ninelerin yaşadığı evler eskilerde kaldı. Çocuklar dede ve nine sevgisini yılda en fazla iki ya da üç kez tadabiliyorlar ancak. Bu yüzden dünya hakkında öğrendikleri de anne babanın çapıyla sınırlı. Oysa bir çocuk babadan disiplini, zorluğu; dededen erdemi, sahiplenilmeyi; nineden geçmişi, hatıraları; anneden merhameti, sevgiyi öğrenir. Sabah hep birlikte kahvaltı etmenin, akşam sohbetinde ise yaşananların konuşulduğu ortamda kendini şekillendirir. Erkek çocukları babalarını taklit ederek rol çalışması yaparken, kız çocukları da anneleriyle geçirdikleri sürede kendi kodlarını inşa ederler. Gün içinde herkes bir yerlere dağılsa bile akşam dönecekleri bir evleri vardır. Ocakta yemek pişmektedir. Eve adımını atanlar mis gibi yemek kokusuyla ait oldukları yere geldiklerini bilirler. Orada kendileri olabilirler, çünkü ırada hayat vardır, sevgi vardır.
Nedenler ne olursa olsun sonuç, kaybolan bir insan hayatıdır.