Fatih Özkafa – İslâm Medeniyetinin Sembol Harfi Olarak “Vav”
- Harf Olarak Vav
Arap alfabesinin 26. harfi olan ve lîn (yumuşak) harflerden sayılan vav, noktasız (gayrimenkût/ mühmel) bir harf olup kendisinden sonra gelen harfle birleşmeyen, kamerî harfler diye anılan sessizlerdendir. Vav, kendisinden sonrakiyle birleşmeyen bir harf olarak bilinmesine rağmen, bilhassa icâze, rık’a, divanî, celî divanî, hatta nesih gibi yazı çeşitlerinde vav’ın sonraki harfle birleştirilerek yazıldığı örneklere rastlanabilir. Vav, yazıya hareketlilik katmak, hız kazandırmak niyetiyle veya estetik gerekçelerle de kendisinden sonra gelen elif, fe, kaf, kef, lâm, vav, lâmelif, he, ye gibi harflerle birleştirilerek yazılmıştır.
Vav sesi, dudakların yuvarlaklaştırılıp ileriye doğru uzatılması suretiyle, dişleri kullanmadan çıkarılan kalın bir sestir. Osmanlı alfabesinde yirmi dokuzuncu harf olarak geçer. Bu sesin Türkçe’de tam karşılığı yoktur; “v” sesi ile karıştırılmamalıdır. Türkçe’deki “v” sesi, üst dişlerin alt dudaklara dokundurulmasıyla çıkarılır; hâlbuki vav sesinde dudaklar birleştirilmez. İngilizce’deki “w” gibi telaffuz edilir. İbranicede vav harfi, sessiz harf olarak kullanıldığında v sesine tekabül eder. İbranice’nin özünde “w” sesi bulunmamasına rağmen bu harf bazı oryantal Yahudilerce “w” olarak söylenir. Modern İbranice’de ise yabancı kelimelerdeki “w” sesini taklit etmek için bu harf iki kere kullanılır.
Kelimede bulunduğu yere ve özel durumuna göre okunuşu değişebilen vav, kelime başında daima “v” okunur. Vav’ın Arapça, Farsça ve Türkçe’de okunuş ve imlası farklı kaidelere göre değişiklikler arz etmektedir. Hatta okunduğu halde yazılmayan vavlar (Davud ismindeki ikinci vav’ın yazılmayışı gibi) ve yazıldığı halde okunmayan vav’lar (fasıl/ayırd etme vavı) bile vardır (Arapça’da Amr ismini Ömer isminden ayırmak için yazılan vav okunmazken Farsça’da hâce, hâb gibi kelimelerdeki vav’lar yazıldığı halde okunmaz). Vav bazı kelimelerin imlasında da raf’ (ötreleme) alameti olarak kullanılır. (Çetin 1986, 241) Yazıldığı halde okunmayan bazı vavlar için harf-i mesruk (çalınmış vav) tabirinin kullanıldığına da rastlanmıştır.
Osmanlı Türkçesinin imlası hususunda birtakım kelimelerde daima ihtilaflar görüldüğü gibi, bazı kelimelerde vav harfinin kullanılması veya terki konusunda da tartışmalar süregelmiştir. Mesela; “Türk” kelimesinin vav ile mi vav’sız mı yazılacağı tartışmaları da bu ihtilaflara bir örnektir. Hatta Necip Asım Yazıksız (1861-1935), Türk kelimesinin yazılışına vav ekleyen kişi olduğu için “Vav’lı Türk” lâkabıyla anılmıştır.
Vav, Arap alfabesinin en eski tertibi olan ebced dizisinde 6. harf iken VI. yüzyılda alfabenin sonlarına alınmıştır. Mevcut Arap alfabesinin 26. harfi olup “ve, dahi” anlamlarında bir bağlaç vazifesi görmekle birlikte (maiyye/beraberlik vavı) bundan başka anlamlara da sahiptir. Mansûb isimden önce, “onunla” anlamını verirken, hal cümlelerinden önce “yaparak, ederek, olurken” anlamları verir (isti’nafvavı veya hal vavı). Mecrur isimden önce “…e and olsun”, “adına yemin ederim” anlamında (kasem vavı) kullanılır. Yine mecrur isimden önce “nice, pek çok” anlamlarında da kullanılabilir. Bunlardan başka, “…e rağmen, hatta, bile, fakat, lakin” anlamlarında veya müzekker alameti olarak kullanıldığı haller ile sonunda elifle birlikte ünlem edatı olarak kullanıldığı durumlar da söz konusudur. (Mutçalı 1995, 958; Erkan 2006, 1201)
Vav, Arapça dilbilgisinde yerine göre “illet harfi”, “med harfi” veya “zâid harf” olarak karşımıza çıkar. (Çörtü 2011, 78) Elif ve ye gibi vav da hemze bineği olan harflerdendir.
Fars alfabesinin 22. harfi olan vav, bu dilde de “ve, -dığı halde, karşı, halbuki, mukabil, özellikle” gibi anlamlara gelebilir. (Kanar 1998, 670)
Arapça veya Farsça iki kelimeyi birbirine bağlarken ilk kelimenin son harfi konsonla bitmiş ise bu harfi “ü” gibi okutur: ilim ve irfan (ilmü irfan); vokal ile bitmiş ise Farsça kaidesine göre ortadaki vav harfi “vü” okunur: kaza ve kader (kaza vü kader) gibi. Arapça’da ise “ve” olduğu gibi okunur. Vav yemin anlamındaysa “vav-ı kasem” olarak adlandırılır.
Farsça dilbilgisinde “vav-ı âtıfe”den başka, “vav-ı ma’rûfe”, “vav-ı mechûle”, “vav-ı ma’dûle” şeklinde tasnifler de söz konusu olup bunların her birinde vav harfinin ifade ettiği anlamlar birbirinden farklıdır. (Şükûn 1996, 1946)
Osmanlı Türkçesinde alfabenin 29. harfi olan vav ve Türkiye Türkçesinde alfabenin 27. harfi olan “v” harfi, dilimizde “ve” şeklinde telaffuz edilmekte olup “iki kelime, ibare veya cümle arasında beraberlik, art ardalık” olduğunu gösteren bir bağlaçtır. (Heyet 2000, 3058) Vav harfi ü sesi veriyorsa “vav-ı makbûza-i hafîfe”, u sesi veriyorsa “vav-ı makbûza-i sakîle”, ö sesi veriyorsa vav-ı mebsûta-i hafîfe, o sesi veriyorsa “vav-ı mebsûta-i sakîle” olarak isimlendirilir. (Devellioğlu 1997, 1140; Şemseddin Sami 1996, 1480)
İmlada birliği sağlayacak kaideleri tespit için yapılan çalışmalar arasında, bu asrın başlarında, Maarif Nezareti tarafından kurulan Tedkikat-ı Lisaniye Hey’eti’nin “sarf ve imla encümeni” seslilerin mümkün olduğu kadar harfle gösterilmesini ve değişik seslilere delalet eden aynı harfin bazı işaretlerle tefrikini teklif etmişti. Hiç olmazsa lügatlerde hatta alfabelerde,vav dört sesliye göre üzerine konan aksan şeklindeki işaretlerle tefrik edilmiştir. Cumhuriyet’in ilk senelerinde de alfabenin ve imlanın ıslahı yolundaki çalışmalarda vav’ın muhtelif işaretlerle farklı sesleri karşılaması lüzumu üzerinde durulmuştur.
Bazı alfabelerde “v (vav)” ve “f (fe)” harfleri arasında fark yoktur. Latin “f”sinin Fenike “vav”ından geldiği sanılmaktadır. Harfin Ârâmice, İbranice ve Arapça adı “vav”dır. “Çivi, kama, gemi direği desteği” anlamlarına gelir (Durmuş 1997, 160). Yine, Arap alfabesinde ve dolayısıyla hat sanatında vav ve fe harflerinin baş kısımları aynı şekildedir. Bu, bütün yazı çeşitleri için geçerli bir kuraldır. Yani; herhangi bir yazı çeşidinde vav harfinin başı nasıl yazılıyorsa, aynı yazı çeşidindeki fe harfinin başı da aynı şekildedir. Ancak anlamve ses bakımından her iki harf birbirinden farklılık arz eder.
Bağlaç olarak kullanıldığında vav; birden çok kavramı, kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlamakta; birbiriyle ilişkili hale getirmektedir. Bu yönüyle adeta bir koordinasyon görevi yapmaktadır. Yine Hukuk biliminde, kanunların kaleme alınışında, yorumlanmasında veya kanunlardan hüküm çıkarmada bir “ve” bağlacının, anlamı ne kadar etkilediği herkesçe bilinmektedir. Kanun metinlerinde bu bağlacın kullanılıp kullanılmaması, savcının iddiasını, avukatın savunmasını ve neticede hâkimin kararını etkileyecek kadar önemlidir.
Harflerle ilgili olarak kaleme alınmış müstakil eserler olduğu gibi, bazı önemli kitapların da bir bölümü harflere tahsis edilmiştir. Meselâ; İbn Arabi’nin Fütûhat-ıMekkiyye’sinde ikinci bölüm “İlmü’l-Hurûf” adını taşır.
Harflerin ilmi ilk olarak Cabir b. Hayyam tarafından ele alınmıştır. İhvan-ı Safa Risaleleri de bu hususta önemli bir kaynaktır. İbn Sina’nın Esbab-ı Hudûs el-Hurûf ve Risale-i Neyruziyye fî Ma’ani el-Hurûf el-Hicaiyye, Sehl-i Tüsterî’nin Risalat el- Hurûf adlı çalışmaları yine önemlidir. Ebu Sa’id el-Harraz, Ahmed İbn ‘Atâ, Hakîm El-Tirmizî de bu konuda anılması gereken isimlerdendir. (Soysal 2004, 57) İsmail Hakkı Bursevî’nin Esraru’l- Hurûf, Taşköprîzade İsamüddin Ahmed’in de Bahsi fî Vâv adlı birer eseri vardır.
- Ebced Sisteminde Vav
Ebced kelimesi, Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla ezberlenmesi için, harflerin birleştirilmesiyle meydana getirilmiş sekiz manasız kelimenin ilkidir. Ebced, ilk kelimenin adı olduğu gibi, aynı zamanda diğer kelimelerin tümünün adıdır. (Yakıt 1992, 25) Ebced olarak da değerlendirilen Arap alfabesinin menşeine ilişkin muhtelif Arap efsaneleri vardır. Bu efsanelerden veya inanışlardan birine göre,ilk altı kelime (Ebced, Hevvez, Huttî, Kelemen, Sa’fas ve Karaşet), Şuayb (a.s.) kavminden olan “altı şah”ın ismidir. Bir diğer inanışa göre, ebced düzenindeki ilk altı kelime altı şeytanın adlarıdır. Bir başka inanış, her bir kelimenin altı döneme işaret ettiği şeklindedir. (Yakıt 1992, 26-27)
“Garbiyyun” adı verilen Kuzey Afrika ve Endülüs Müslümanlarının yorumlarından olan bir başka görüşe göre ise, ilahi isimlerin karşılığı olan kelimelerin ilk harflerinin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan ebced dizilişindeki ilk altı kelime, Allah’ın isimlerini açıklamaktadır. Buna göre vav harfi de Vedûd isminin anahtarıdır. (Yakıt 1992, 29-30)
Vav harfinin ebced dizilişine göre sayı değeri 6’dır. Ancak ebced, kendi içinde küçük ebced, en küçük ebced, büyük ebced ve en büyük ebced şeklinde tasnif edilmiştir. Bunların hesaplanışları birbirinden farklıdır ve bir harfin her bir ebceddeki sayı değeri farklı olabilir. Buna göre vav harfinin küçük ve en küçük ebceddeki karşılıkları 6 iken büyük ebceddeki karşılığı 13, en büyük ebceddeki sayı değeri ise 465’tir. Mesela büyük ebced hesabında, harf okunduğu gibi yazılır: Vav+elif+vav. Bunların toplamı da (6+1+6=) 13 yapar. Bir harfin küçük ebceddeki sayı değerinin Arapça karşılığındaki harflerin rakamsal toplamı da en büyük ebcedi verir. Mesela vav’ın karşılığı olan 6, Arapça’da “sitte (sin+te+he)” demektir. Bu durumda sitte kelimesi (60+400+5=) 465 yapmaktadır ve vav’ın en büyük ebceddeki karşılığı 465’tir. (Yakıt 1992, 38-41) Ebced hesabında vavın sayı değerinin 6 olması sebebiyle, eski takvimlerde haftanın altıncı günü olan cumanın remzi olarak da kullanılmıştır. (Çetin 1986, 241)
- Kur’an-ı Kerim’de ve Tasavvufî Düşüncede Vav
Kur’an-ı Kerim’de bazı sûreler ve bazı ayetler vav harfiyle başlamaktadır. Vav ile başlayan sure ve ayetlerin pek çoğunda vav, yemin anlamında (vav-ı kasem) kullanılmıştır. Kalem, Leyl, Fecr, Duha, Asr, Adiyat, Naziat, Necm, Şems, Buruc, Tin gibi sûrelerin başında ilgili kavramlara; ayrıca kamer(ay), nehar (gündüz), sema’ (gökyüzü), yevm (gün), zeytûn(zeytin) gibi şeyler üzerine de bazı ayetlerin içerisinde yemin edilmiştir. Birçok müfessir, söz konusu yemin ayetlerini, üzerine yemin edilen şeylere dikkat çekmek, onların önemini vurgulamak ve/veya ifadeyi kuvvetlendirmek gibi maksatların güdülmüş olabileceği şeklinde yorumlamıştır. Dolayısıyla; gerek ayetlerde gerekse günlük hayatta (“vallahi” gibi) kasem vavı olarak kullanıldığında vav harfi önemli bir görev ifa etmektedir. Dikkatleri hemen keskinleştirmekte ve bir şeyin üzerinde toplamaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de, altıgen petekler yaparak içlerini balla dolduran arıya Cenab-ı Allah’ın vahyettiği şu şekilde ifade edilmektedir: “Ve evhârabbükeile’n-nahlienittehızîmine’l-cibâlibüyûten ve mine’ş-şeceri ve mimmâya’rişûn: Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.” (Nahl, 68) Doğrudan Cenab-ı Hakk’ın vahyettiği şekilde peteği inşa eden bal arısı, onu “altıgen” olarak yapmaktadır. Belli bir alanı en verimli şekilde kullanmayı sağlayan geometrik şeklin altıgen olduğu da düşünülürse, bunun rastgele bir form olmadığı, bazı hikmetlere müncer olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Vav’ın sayısal değeri olan altı rakamı ile bal peteği formu arasındaki ilişki açısından da bu ayetin hatırlatılmasında fayda olacağı kanaatindeyiz.
İslam tarihinde harf ilminin kurucusunun Hz. Ali (r. a.) olduğu geleneksel olarak kabul edilmektedir. (Kanık 2000, 13) Hz. Muhammed (s.a.v.)’in “ilim beldesinin kapısı” olarak vasıflandırdığı Hz. Ali (r. a.) , ilmin harflerden başladığını ve harflerin her birinin de sayısız sırrı, hikmeti ihtiva ettiğini elbette biliyordu. Aynı zamanda; kendisine izafe edilen bir söze göre; “ilmin aslında bir nokta olduğuna ve cahiller tarafından çoğaltıldığına” inanıyordu.
Türk-İslam kültüründe ve tasavvuf düşüncesinde harflere pek çok anlamlar yüklenmiştir. Bunlardan biri; harflerin her birinin bir yönü temsil etmesi şeklindedir. Buna göre; ebced sırasındaki “hevvez” kelimesinin harfleri, dolayısıyla vav harfi de dört ana yönden “batı”yı sembolize etmektedir. (Kanık 2000, 16) Yine vav harfi, Esmaü’l-Hüsnâ’dan “el-Vehhâb”, “el-Vedûd” gibi isimleri temsil eder. Tecelli açısından değerlendirildiğinde, zahir âleminde zuhur eden harflerin bâtın âleminde Allah’ın bazı isimlerine ve ayrıca bazı kavramlara karşılık olduğu da belirtilmektedir. Buna göre vav harfinin “refîu’d-derecât”i (yüksek dereceler) temsil ettiği kabul edilir. Yine ebced tertibindeki her harfin sırasıyla, kâinatı oluşturan dört esas unsurdan (anâsır-ı erba’a) ateş, hava, su ve toprağa delalet ettiği görüşü de benimsenmiş ve buna dayanarak edebî eserlerle gizli ilimlere dair bilgiler veren kitaplarda çeşitli açıklamalar yapılmıştır. (Kanık 2000, 18-19)
Vav harfi, vahidiyet, vahdaniyeti ihtiva etmesi yönüyle de Allah’ın birliğini ifade etmekte; yani vahidiyeti simgelemektedir. Vâhid (tek ve eşsiz) olan; eşi benzeri olmayan, ortağı bulunmayan, tek ilah olan, kendisinden başka ilah bulunmayan, sıfatlarında ve işlerinde asla benzeri olmayandır. El-Vâhid ile kastedilen anlam, Allah’ın (c.c.) sayı olarak bir olması değildir. el-Vâhid, Allah (c.c.) bölünemeyen ve parçalanamayan birdir, manasına gelir. Yani sıfatlarında ve güzel isimlerinde bir ortağı yoktur. İlahlık ona mahsustur. Onun dışında hiçbir varlık ilahlık mertebesine ulaşamaz. (www.mollacami.net 2012)
Kur’an-ı Kerim’de geçen “kün”(ol) kelimesinin açık şekli, iki harften ibarettir: “Kâf” ve”Nun”. Aynı şekilde açıkça görünen bu âlemin de (el- ‘âlemu’ş-şehâde) zahir ve bâtın olarak iki yönü vardır. Zahir yönü “nun” harfiyle, bâtın yönü ise “kâf”harfiyle simgelenmiştir. Bu nedenle “kâf” harfinin ağızdaki mahreci gayb âlemine bir giriş niteliğini taşır; bu harfin mahreci insanın gayb âlemine girmesini sağlar, çünkü “kâf” harfi, dil ile gırtlak arasından çıkan harflerin sonuncusudur. “Nun”harfi ise, dil üzerinden çıkan harflerdendir. Bu “kün” kelimesinin gayb yönü, “kâf ve nun” harflerinin ortasındaki “vav”la simgelenmiştir.
“Vav” dudak harflerindendir ve zuhurun bir simgesidir. Aynı zamanda “vav” bir illet harfidir; sahih harf değildir. İşte bunun için, oluş (tekvin), simgesel olarak ondan gelmiştir, çünkü o illet harfidir; illiyet (nedensellik) harfidir. Yine”vav” harfi, dudak harflerindendir. Dudağın ileriye doğru uzatılmasıyla, varlığın ya da kozmosun zahir yönüne doğru nefesin çıkmasını sağlar.Bu sebeple, vücutta canlılık ilkesinin zuhuru, açığa çıkışı ruh gereğincedir. Fiiller, hareketler ve bütün davranışlar, vücuda hayatiyet veren ruh sebebiyle meydana gelir. Ruh vücutta gayb halindedir; tıpkı “kâf”ve “nun” arasındaki “vav” harfinin gayb oluşu, görünmeyişi gibi. Çünkü aradaki “vav” hazfolmuştur ve sükûn halindedir. Aynı şekilde “nun” harfi de sükûn halindedir.”Vav” harfi simgesel olarak perde arkasında çalışır; onun varlığı gaybdır; fakat hükmü ve etkisi açıktadır. (www.sorularlaİslâmiyet. com 2012) Bu konuyla ilgili bir beyit de şöyledir: (İstanbulî 2005, 71)
Onsekizbin âlemin meşhûdiyem
Kâf ile nun emrinin fermaniyem
“Esma-i sitte” veya “Cünnetü’l-Esma” olarak bilinen “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri altı adettir. Bu isimlerdeki toplam harf sayısı ise 19’dur. Besmele de 19 harften ibarettir. İhlas Suresi’nin harfleri 47 tanedir. Başındaki Besmele ile birlikte İhlas Suresi’nin toplam harf sayısı 66 eder. Bu da İsm-i Zât’a, yani Allah’a işarettir. (İstanbulî 2005, 153)
Mühr-i Süleyman altı kolludur. Süleyman ismi de altı harftir (sin-lâm-ye-mim-elif-nun). Altıgen mührün tığları, yani uçları altı yöne, Cünnetü’l- Esma’ya ve altı isme işaret eder. Bu mühür aynı zamanda Kadirî şeyhlerinin altı sıfat ile mevsuf olmasına işaret eder: Sin, kalbin selim olmasına; lâm, ahlâkın lâtif olmasına; ye,ayne’l-yakîn’e; mim,mûnis, inançlı ve sıddîk olmaya; elif, gece kâim (evvâb) olup ibadet etmeye; nûn,“na’büdü ve nesta’în” yani ibadet ve sığınmayı Allah Teâlâ’ya has kılmaya işarettir. (İstanbulî 2005, 199)
Mühr-i Süleyman, Türk-İslam sanatında ve mimarisinde en çok rastlanan tezyinat unsurlarındandır. Bu simgenin kötülükten ve nazardan korunma maksadıyla kullanıldığı da görülmektedir. (Çoruhlu, 2002, 201)
Rakam değeri altı olan vav’ın altı yöne işaret etmesiyle ilgili olarak bazi âlimler, “vechullah” (vech-i Hakk: Allah’ın yüzü) kavramındaki vav harfine atfen “Fe eynemâtüvellûfesemmevechullah: Nereye yönelirseniz Allah’ın vechi oradadır” ayet-i kerimesini (Bakara, 2/15) hatırlatmışlardır. Kâşâni de tümel (küll)deki mutlak (her şeyde her şey olan) yöne vav denir, şeklinde bir tarif yapmıştır. (Cebecioğlu 2005, 693; Erginli 2006, 1179; Gümüşhanevî 1880, 293; Kâşâni 1981; Kâşâni, 2004, 575)
Tasavvufta yaygın kabul gördüğü şekliyle, nefs mertebelerinden altıncısı “nefs-i mardıyye”dir ki; mürşid bu mertebedeki kişiye “Kayyûm” ismini telkin eder. (İstanbulî 2005, 274)
Rüya tabirleriyle ilgili olarak da harflerin esas alındığı yöntemlere rastlanmıştır. Mesela; Horasan padişahı Muhammed b. Harezm, âlimlerini toplayarak onlara bir tabirname yazmalarını emretmişti. Âlimler bu tabir kitabını alfabe harflerine göre yazmışlardır. Bu kitaba göre; kişi rüyasında gördüğü şeyin ismini Arapça’ya çevirir ve Arapça’da o isim hangi harfle başlıyorsa o harfle ilgili rüya tabirine bakar. Diyelim ki; rüyasında su görse, “mâ” kelimesini bulup sonra tabirnameden mim harfine bakar. İşte bu tabirnameye göre “vav” harfi, “ihtiyacını elde etmeye” delalet eder. (İstanbulî 2005, 277-278)
Farsça birleşik bir kelime olan “derviş” kelimesi “der (kapı)” ve “viş (eşik)” kelimelerinden mürekkep olup “kapı eşiği” demektir. Türk tasavvuf edebiyatında bu kelimenin harflerinden her birine atıfta bulunan beyitler söylenmiştir. Buna göre; “dal” harfine atfen “dert ehli” olmaya, “ra” harfine atfen “riyâdan ictinap” etmeye, “vav” harfine atfen “verâ”ya, “şın” harfine atfen “şükr” etmeye işaret edilmiştir. (İstanbulî 2005, 297)
“Allah” lafzının sayı değeri küçük ebcede göre 66 olduğu gibi, “hilâl” ve “lâle” kelimelerinin her birinin sayı değerleri de 66’dır. Hilal ve lale motiflerinin Türk düşüncesinde ve sanatında kutsal ve önemli birer motif olmalarını sağlayan husus belki de “Allah” lafzına sayı değeri bakımından eşit olmalarıdır. Lâle, “fenafillah” mertebesine eriştiğine inanılan ünlü mutasavvıfların mezar taşlarına da motif olmuştur. (Yakıt 1992, 44) Hat sanatında sıkça rastlanan çifte vav tasarımları ile 66 sayısının ve dolayısıyla Allah lafzının, lâle ve hilâl gibi sembolik anlamlar yüklenmiş kelimelerin de bağlantısı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü iki vav yan yana yazıldığı zaman rakam olarak da iki tane 6’nın yan yana yazıldığı kabul edilmiş olacaktır ve bu durumda “çifte vav”,“66” gibi algılanabilecektir.
Yine ebced hesabına göre; Âdem ismi (elif+dal+mim=1+4+40) 45 sayısını, Havva ismi (Ha+vav+elif=8+6+1) ise 15 sayısını vermektedir. “Âdem ve Havva” denildiğinde (45+6+15) bu terkip 66 etmektedir. Dolayısıyla 66 sayısı, sembolik olarak düşünüldüğünde hem “Allah”ı hem de “insan”ı aynı anda temsil etmektedir. Burada, İslam tasavvufundaki “vahdet-i vücut” düşüncesi ve dolayısıyla İbn Arabi ve takipçileri hemen hatıra gelmektedir. Aynı zamanda bu düşünceyi ifade eden tamlamadaki “vahdet” ve “vücût” kelimeleri de vav harfi ile başlamaktadır.
Ebced hesabına çok önem veren Mevlevîlikte büyük ehemmiyeti haiz olan ney’in rakamsal değeri 60, “Âdem” ile “Havva” isimlerinin toplamı da 60 olduğu için neyden murat, bazı Mevlevî büyüklerine göre Adem ile Havva’dır; Neyistan’dan kasıt ise Cennet’tir. “Sin” harfi de tek başına 60’a tekabül ettiği için ve Kur’an’da Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bir tefsire göre “Yâ Sîn (Ey İnsan: Ey Muhammed)!” olarak hitap edildiği için, Mesnevî’nin ilk sözü olan “Bişnev ez ney: dinle neyden!” ibaresi, aslında “Dinle Muhammed’den!” anlamına gelir. (Yakıt 1992, 61)
Kur’an-ı Kerim’de “İn hüve İllâ vahyunyûhâ: Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir” (Necm, 4) buyrulduğuna göre, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kendi söylemiş oldukları da esasen vahye dayanmaktadır ve Cenab-ı Hakk’ın iradesi doğrultusundadır. Bu anlamda,”dinle neyden” ibaresi, “dinle Hak sözünü; dinle hakikati” gibi anlamları da çağrıştırabilir. Ayrıca, ney sadâsı ile ilgili olarak Mevlevîler tarafından bir hikâye de rivayet edilir ki; Hz. Ali (r. a.)’nin Hz. Muhammed (s.a.v.)’den işittiği bir sırrı, ağırlığına dayanamayarak bir kuyuya doğru ifşa etmesi neticesinde, oradaki sazlıkta yetişen kamışların işte bu sırrı terennüm ettikleri şeklindeki inanıştır. Bununla birlikte, “dinle neyden” ibaresindeki “ney metaforu” ile “Muhammed” kelimesi kastedilmiş ise, “Muhammed”, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ismi olduğu gibi, Hz. Mevlâna’nın da ismidir: Mevlâna Muhammed Celâlüddin Rûmî. Dolayısıyla her ikisi de aynı anda murad edilmiş olabilir.
Arap alfabesine dayalı İslam harflerinin insan anatomisiyle bağlantı kurularak vücudun muhtelif duruşlarına veya bazı azalara teşbih edildiği yorumlar da vardır. Mesela Baltacıoğlu, harflerin her birinin yanına, ona benzer duruşta bir insan resmi çizerek vücudun estetik nispetleri ve şekilleri ile harf bünyelerinin estetik formlarını mukayese etmiştir. Buna göre vav harfi de, dizlerini karnına doğru çekmiş vaziyetteki bir insana benzetilmiştir. (Baltacıoğlu 1971, 116) Nitekim ana rahmindeki ceninin duruşu da benzer pozisyondadır ve bu şekil, harfler arasında en çok vav’a benzemektedir. Ayrıca, secde halindeki bir kimse de vav’ı andırmaktadır. Dolayısıyla, vav’ın insanı temsil eden bir harf olmasının diğer sebepleri de bunlar olabilir.
Tasavvuf ıstılahında “çifte vav çevirmek” diye bir deyim vardır. Dergahlarda Muharrem ayının onuncu günü aşure pişirilirken ihvan kazanın başına toplanır. Aşureyi kepçeyle karıştıran, kepçeyi öperek bir başkasına verir. O da öperek alır; kazandaki aşı sağdan sola, soldan sağa karıştırır; aynı tarzda bir başkasına sunar. Böylece kazanın dibinin tutmaması sağlanır. Bektaşilerde kepçe “Yâ İmam” diye alınır; veren “Ya Hüseyn” der ve hep birden “Selâmullahiale’l- Huseyn, La’netullahi‘alâkatili’l-Huseyn: Allah’ın selâmı Hüseyin’e olsun; laneti de Hüseyin’in katiline!”denir. Aşureyi bu tarzda karıştırmaya “çifte vav çevirmek” denir. Bu, aynı zamanda zikir sayılır. (Gölpınarlı 2004, 76)
Tasavvuf literatüründe “vav’sız evliya” diye bir kavram da vardır ki; “evliya” kelimesindeki vav atılınca geriye kalan “Eliya” kelimesi bir Hristiyan adıdır. Mutasavvıflar, evliyadan olduğunu öne süren, boş iddiada bulunan, ancak davasını manaya ulaştıramayan, hareket ve halleri evliyanın hareket ve hallerine benzemeyen şekilci hırsızlara “vavsız evliya” derler. (Cebecioğlu 2005, 693)
Ayrıca halk arasında “işini 66’ya bağlamak” şeklinde bir deyim vardır. Bu deyim, “Allah’a havale etmek”, “O’na tevekkül etmek” ve “O’nu vekil tayin etmek” gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
- Vav İle İlgili Bazı “Mesel”ler
Vav harfiyle doğrudan ilgili olan veya içerisinde vav’dan da söz edilen bazı rivayetler, kıssalar ve inanışlar mevcuttur. Bunlardan bir kısmı, halk arasında oldukça yaygın vaziyettedir. Mesela; vav harfiyle ilgili olarak nakledilen en meşhur hikâyelerden biri Hattat Hâfız Osman (1642- 1698) ile ilgili bir nüktedir. Hat sanatı veya hattat denilince çoğu kimsenin aklına ilk olarak genellikle bu hikâye gelmektedir.
Rivayete göre; Hâfız Osman Efendi bir gün Beşiktaş’tan bir kayığa binip Üsküdar’a geçecekmiş. Kayık Üsküdar İskelesi’ne yaklaşıp yolcular paralarını vermeye başlayınca Hâfız Osman da üstünü aramaya başlamış. Fakat yanında para olmadığını anlayınca kayıkçıya dönüp “hemşehrim benim param yok! Sana bir vav yazıvereyim; olmaz mı?” diye sormuş. Kayıkçı homurdanarak “paran yoktu da ne diye bindin kayığa? Senin yazacağın vav’ı ne yapayım ben?” diye karşılık vermiş. Hâfız Osman da “satarsın” demiş. Kayıkçı bakmış ki başka çare yok. İster istemez, Hâfız Osman’ın oracıkta yazıverdiği vav’ı alıp cebine atmış.
Günün birinde kayıkçının yolu bedestene düşünce bakmış ki; kargacık burgacık yazıları, karalamaları mezat edip dururlar. Hemen hatırlayıp cebindeki vav’ı çıkarmış; tellala vermiş. “Hâfız Osman vav’ı” dendikçe vav’ın fiyatı artmış. Kayıkçının eline de hiç ummadığı kadar para geçmiş. Bir gün Hâfız Osman yine aynı kayığına binince kayıkçı hemen tanımış. Hâfız Osman Efendi parasını uzatmış ama bu sefer kayıkçı; “para istemez Hoca; sen bana yine bir vav yazıversen kâfî” demiş. Hâfız Osman da “hemşehrim o vav her zaman yazılmaz; sen al paranı” diye cevap vermiş. (Radots.,114)
Sultan II. Mustafa döneminin (1695-1703) meşhur hattatlarından Filibeli Hâfız Osman, yaşı ilerlediğinde bir Kuran-ı Kerim daha yazmak istemiş ve bunu tamamladıktan sonra padişaha takdim etmiş. Bundan memnun olan padişah kendisine 200 altın vermek istemiş; ancak Hattat Osman Efendi para verilmesi yerine kendisinin hacca gönderilmesini talep etmiş. Padişah da bu talebi kabul etmiş. Daha sonra bu Kuran-ı Kerim’de bir vav harfinin unutulduğu fark edilmiş. Padişah da bu kudretli hattatı çekemeyip onunla uğraşanların varlığından haberdar olduğu için diğer hattatlara “bu unutulan vavı hanginiz yazarsınız?” diye sormuş. Neticede, fırsat buldukça üstadı çekiştiren hattatların aczini görünce; “durmadan bana Hâfız Osman’ın aleyhinde bulunursunuz. Fakat hiçbiriniz üstadın bir “vav”ını bile yazmaya kâdir değilsiniz, karşımdan çekiliniz” diyerek derslerini vermiş.(Gülnihal 2004, 277)
Bursa Ulu Camii’ndeki vav harflerinden biriyle ilgili olarak da halk arasında şöyle bir inanış vardır: Bir Allah dostu olan Somuncu Baba, Ulu Cami yapılırken her gün oraya gelir ve ekmek dağıtırmış. Yine öyle bir gün camide Hızır (a.s.)’ı fark etmiş ve “her gün buraya gelip namaz kılmalısın; eğer gelmezsen herkese senin Hızır olduğunu söylerim demiş. Bunun üzerine Hızır (a.s.) her gün Ulu Cami’ye gelip celî sülüs vav harfinin önüne durarak namaz kılmaya başlamış.
Yine Bursa Ulu Camii ile bağlantısı olan bir başka rivayet söz konusudur. Bu camide müsenna (simetrik) olarak yazılmış olan bir ibare vardır: “Kale’n-Nebiyyüsallallahu ‘aleyhi ve sellem: “İttaku’l-vâvat: Rasûlüllahs.a.v. buyurdu ki; vav’lardan sakınınız.”(Resim 2) Aynı ibare Edirne Eski Cami’de de yazılıdır. Ancak, kelam-ı kibardan olma ihtimali yüksek olan bu söze hadis kaynaklarında rastlanamamıştır. Dolayısıyla, hadis-i şerif olarak nakledilmesi uygun değildir. Vav’lardan niçin sakınılması gerektiği çok açık olmasa da, bazı görüşlere göre sakınılması gerekenler, vav harfiyle başlayan bazı işlerdir: Vilâyet (valilik), vezaret (bakanlık), visayet (vasîlik), vekâlet (vekillik), vedîa (emanet), vakıf, vallahi (yemin) gibi. Bu sayılanların her biri kişiye önemli sorumluluklar yükleyeceği için, çok büyük bir zaruret olmadıkça bu yüklere talip olmamak, sorumluluk almanın kaçınılmaz olduğu hâllerde ise gayet dikkatli olmak, umursamaz bir tavır takınmamak gerektiği yönünde bir tavsiye şeklinde bu sözü değerlendirmek daha doğru olacaktır, kanaatindeyiz.
Bazı eserlerde bu söze “kıyle” (denildi ki…) şeklinde temrîz siğasıyla yani zayıf olduğu hissettirilerek işaret edilmiştir: Birgivî, Muhyiddin Muhammed b. Pir Ali, et-Tarikatu’l-Muhammediyye, s. 155; İsmail Hakkı, Tefsîru Hakkı VII, s. 144; Zeynu’l-Abidîn b. Necm el-Mısrî, el-Bahru’r- RâikşerhuKenzi’d-Dekaik, XVII, s. 377; Hadimî, BerîkaMahmûdiyye fî şerhi TarikatiMuhammediyye s. 153’te olduğu gibi. (Tatlı 2012, 389)
Vav harfiyle başlayan ve sorumluluk yükleyen diğer kelimelere de örnek verecek olursak şunları sıralayabiliriz: Vâcip, vaad, vefa, vahiy, vaaz, vakit, vâlid, vâlide, vâris, vatan, vaz’-ı imza, vaz’-ı kanun, vazife, vebal, vecd, veda, vehb, vehim, veled, veliahd, vera’, vesvese, vezin, vezne, vird, visâk, vesika, vitr, vüs’at, vüsûl, vukûfiyet, vuzu’, vücut…
- Hat Sanatında Vav Harfiyle İlgili Tarifler
Risale-i Hat adlı eserin “Fî Haddi’l-Vâv” başlıklı bahsinde vav harfinin muhakkak hattıyla yazılışı manzum olarak şöyle tarif edilmiştir: (Hâfız-zâde 2005, 98)
Halka-i “fa” ger olsa “ra”yile
Bir hûbşekl-i sûret ola “vâv”ile
“Fî” başını “ra” serine bağlagıl
“Vav” muhakkak budururhûbanlagıl
Hattat Yâkut ve İbn Hilâl’e göre vav harfi, “bir kısmı diğer kısmının üzerine arkaya dayanarak ve kavislenerek kapanmış ve bu kısım ra’nın üzerine takılmıştır” şeklinde tarif edilir. Öyle ki, başın hem dik, hem de öne çalımla bakan bir hâli vardır. Başa mürselra takılırsa mürselvav, mukavverra takılırsa mukavvervav namını alır. Mukavvervav, diğer bir harfler birleştiği zaman kirpi ve yılana, mürsel yazıldığı zaman yırtıcı hayvana, ejdere benzer denilmiştir. (Yazır 1989, 355) Söz konusu tarifler genellikle sülüs veya muhakkak yazı çeşitlerine göredir.
Vav harfini anatomik olarak inceleyecek olursak, harfin her bir kısmının ayrı ayrı adlandırıldığını görürüz. Benzer isimlendirmelere diğer harflerde de başvurulmuştur. Harflerin bünyevî özellikleri ile insan veya hayvan vücutları ile muhtelif eşyanın benzer kısımları arasında ilişki kurulmuştur. Bu tür yakıştırmalar ve benzetmeler, bilhassa yazı meşk eden talebelerin harfi daha iyi anlayabilmeleri için yapılmış olsa gerektir.
Vav harfinin, cevher, zâid, cüz, baş, göz, boyun, ense, çene, gövde, kuyruk, kâse şeklinde tasnif edilmiş kısımları vardır. Hat sanatıyla ilgili bazı eski risalelerde veya kitaplarda, ayrıca “Kalem Güzeli“ adlı eserde bunlara ilişkin izahat yapılmıştır.
Cevher, harfi “fonem”e delalet etmeye yeten en küçük kısımdır. Mesela vav harfinin baş kısmı olmasa onun vav olduğu anlaşılamaz. Zaid, harfin cevherine ilave olunan kısımdır. Cüz, herfin herhangi bir parçasına denir. Bünye, harfin cevheri, cüzü, zaid parçaları dâhil olmak üzere umumi yapısına denir. Harf sabit olduğu halde bünye, yazı nevilerine veya yazışa göre değişebilir. Baş, harfin ilk başladığı bir noktalık yeri veya başı andıran kısmıdır. Boyun, başlı harflerin gövde ile birleştiği kısmıdır. Göz, baş içinde görülen beyaz kısım, boşluk veya gözü andıran kısımdır. Bazı harfler iki gözlü iken (he gibi), vav bir gözlüdür. Gövde, harfin başla kuyruk arasındaki orta kısmıdır. Sırt, harfin sırtı andıran dikçe kısmıdır. Kuyruk, harfin sonundaki kalın-ince son parçasıdır. Boy, harfin başından sonuna kadar olan bütünüdür. Kâse ise çanaktan daha çukur olan ve kâseyi andıran kısımdır. (Yazır 1981, 176-178)
Yukarıda tanımlanan bütün kısımlar vav harfinde mevcut olan kısımlardır. Bunların haricinde, diğer harflere münhasır bölümlerin de ayrı ayrı isimleri vardır (küp, kaş, karın, diş, ağız, burun, kol, dirsek gibi).
Hat sanatında, bir harf veya kelime yazılırken kalemin hareketi de bazı esaslara bağlanmış ve bu hareketlerin herbiri ayrı ayrı adlandırılmıştır. Bir harfi doğru ve güzel yazmak için kalem, mürekkep, kâğıt gibi temel malzemeler ile daha pek çok malzemenin kaliteli ve elverişli olması elbette şarttır. Ancak, bu şartlar sağlandıktan sonra, yazma esnasında uyulması icap eden birçok kurallar da vardır. Her şeyden önce kalemin kıblesi doğru olmalıdır. Yani; kalemin ucu doğru yöne, doğru açı ile bakmalıdır ki; harfte aranan kalem hakkı tam verilebilsin.
Kalemin kıblesi doğru ise, hareketin seyrine ait diğer şartların da harfiyyen yerine getirilmesi gerekmektedir. Tahrîk; kalemi belirli bir mebde’ (başlangıç) ile bir müntehâ (bitiş) arasında el ile yürütmeye denir. Sevk; kalemi hareketinde takip ederek gereken cihetlere götürmektir. İdare; maksada göre evirip çevirirken tabii gidişi (doğallığı) korumaktır. Cereyan; elin, kalemin ve mürekkebin birlikte akıp gitmeleri halidir. Tevkîf; kalemi hareket halinde iken birdenbire veya tedrici olarak durdurup tutmaktır. Meks; kalemi, yürürken herhangi bir yerde veya halde kaldırmadan hareketten alıkoymaktır. Çoğunlukla nefes almak için yapılır. Kat’; kalemin yürürken hareketini kesip tekrar devam etmektir. Bed’; herhangi bir yerden harekete başlamaktır. İbtida’; baştan, yani belirli bir başlangıç noktasından harekete başlamaktır. Tarh ve tayy; kalemin kalınlığından veya hareketinden birazını kullanmaktır. Derc ve indirac; kalemi kalınlığından veya hareketinden bir kısmını diğer kısmı içinde gizleyerek yürütmektir. Te’lif; bir cinsten olsun veya olmasın, müteaddid hareketleri birbirine karıştırmadan bünyede uyuşturmaktır. Izhar; açıklamak gereken bir hareketi yerinde ve sırasında meydana vurmaktır. Mezc; bir cinsten olsun veya olmasın, müteaddit hareketleri birbirine karıştırmaktır. İhfa’; açıklamamak gereken bir hareketi diğer hareketler içinde gizlemektir. (Mürekkep şeffaf değilse) Gözle görülmez; yazarken anlaşılır. İtmam; hareketi tam yapmak, harfi veya parçasını tam yapmak, kalem kalınlığını tamamen göstererek yazmaktır. Buna tam hareket de denir. Kalemin ünsî ve vahşî tarafları birbirine müdahale etmez. Mutedil hareket; kalemi ne ağır ne hızlı; ikisi ortası yürütmektir. Ağır hareket; kalemin dikkat ve itina ile ağır ağır yürütülmesidir. Serî’ hareket; kalemin az veya çok bütün bir seyrini durmadan çabukça yapmaktır. Ters hareket; evvelce yapılan bir hareketin aksi istikamette yapılanıdır. Eğri hareket; az çok bir meyille yürütülmesidir. Tedvirî hareket; kalemin birden veya tedricen yuvarlağımsı şekil çıkaracak surette yürütülmesidir. İç hareket;harfin iç tarafına rastlayan hareketlerdir. Dış hareket; harfin dış kenarına rastlayan hareketlerdir. Açık hareket; kalemin dönüşlerinde, kıvrılışlarında, bükülüşlerinde hareket değişmelerinin açıkça görülmesidir. Gizli hareket; bir hareketin kendinden önceki hareketi kısmen veya tamamen gizlemiş bulunmasıdır. Müteâkis hareket; istikametleri birbirinin aksi olmakla beraber karşılıklı bulunan hareketlerdir. Mütekabil hareket; bir harfin bir yerindeki hareketin, uzak veya yakın karşı tarafına isabet eden harekettir. (Yazır1981, 181-184)
Tarifleri yapılan bu hareketlerin tamamı, özellikle sülüs kaidelerine uygun olarak yazılan bir vav harfinde de karşımıza çıkacaktır. Burada sayılmayan birtakım kaideler ve adlandırmalar ise diğer harflerle ilgili olanlarıdır.
Hareketin seyrine ilişkin söz konusu tabirlerden başka, harf terkibine ait ıstılahlar da vardır: Kavis; harfin münhani parçasına denir. Meyl; harfin yatık ve dik çizgiye olan uzaklığıdır. İşba’; harfin icap eden yerini kalem göğsüyle doyurmaktır. İrsal; kalemin süratle akması gereken yerde eli kalemle birlikte salıvermektir. Te’lif; muttasıl olmayan bir harfi diğer bir harfle gereği gibi güzel bir tarzda bir araya getirmektir. Musattah veya münsatıh kısım; harfin düzümsü kısmıdır. Münekkib; bir harfin bir kısmının diğer kısmı üzerine kapanmış şeklinde denir. Gözlü harfler genellikle böyledir. İrsal, harfin sonu kıvırmayıp salıvermektir. Mümasil; şekilleri tamamen birbirine benzeyen harflere veya şekillere denir. Vav ile fe harflerinin başları gibi. Munfasıl; yalnız sağındaki harfle birleşebilen harftir. İlişme; bir harfin diğer bir harfe bitişmeyip dokunmasıdır. Yanaşma; bir harfin diğer bir harfe yahut bir parçanın diğer parçaya yanaşmasıdır. Müsenna; çift ve karşılıklı şekilde (simetrik) yazılmış yazıdır. (Yazır1981, 184-187)
- Hat Sanatında Vav Harfinin Vurgulandığı İstifler
Hat sanatında, bilhassa celi sülüs kalemiyle vav’ın büyükçe yazıldığı, vav çanağının üzerine de daha ince bir kalemle veya farklı renkte mürekkeple metnin devamının istiflendiği pek çok eser verilmiştir.Tek başına vav harfinden müteşekkil örnekler de çok fazladır. Yani hat sanatında vav harfinin tasarımda odak noktası olduğu kompozisyonlara sıkça rastlamak mümkündür. Bunların bir kısmı mimari eserlerde kalemişi olarak bir kısmı da levha şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple, vav harfi adeta hat sanatının sembolü olmuştur.
Tarihi eserlere bakıldığında yazı sanatı bakımından en önemli yapılardan birinin Bursa Ulu Camii olduğu şüphe götürmez. Bu büyük camide, devasa boyutlara sahip yüzden fazla hat şaheseri teşhir edilmektedir ve bu yönüyle Cami, aynı zamanda bir hat müzesi olarak bile telakki edilebilir.Önceki bölümlerde temas edildiği gibi; Bursa Ulu Camii’ndeki vav’lardan bazıları halk efsanelerine bile konu olmuştur.
Ulu Cami duvarlarını süsleyen yazıların en dikkat çekici olanlarında genellikle vav harfinin merkezî konumda olduğu, tasarımın temel unsuru olarak vav’ın kullanıldığı ilk bakışta fark edilir. Bunlardan biri; Şems Suresi’nin ilk yedi ayetinde geçen 12 vav harfinden sekizinin dairevi formda celi sülüs ile yazıldığı ve her bir vavın içerisine de ayetlerin geri kalan kelimelerinin harekeli yapma kufi ile tasarlanmış olduğu, ortası Besmele’li kompozisyondur. (Resim 3) Bir diğeri; yine Şems Suresi’nin ilk beş ayetinin aynı formda, fakat bu kez 6 vav ile tasarlandığı dairevi kompozisyondur.
Aynı camide, iç içe yazılmış ve giderek küçük vav’ları ile dikkat çeken bir başka tasarım, bir ayet-i kerimenin manasıyla uyumlu olarak tasarlandığı ilginç ve estetik bir özelliğe sahiptir. “Ve lillâhilizzetu ve li rasûlihî ve li’l-mû’minîne ve lâkinne’l-munâfıkîne lâ ya’lemûn: Halbuki asıl üstünlük Allah’ın, peygamberinin ve mü’minlerindir; fakat münafıklar bunu bilmezler.” (Münafikûn, 8) ayetinde geçen vav’lardan en baştaki en büyük kalemle yazılıp bunun içine de Allah lafzı yerleştirilmiştir. Bir sonraki vav daha ince bir kalemle yazılmış ve onun içerisine “li Rasûlihî” ibaresi yazılmış; bir sonraki vav daha da küçük yazılarak içerisine “li’l-mü’minîne” ibaresi yerleştirilmiştir. En küçük vav’ın içerisine ise “lakin” kelimesi sığdırılmıştır. Ancak “el-munafıkîn” kelimesi bunların haricine çıkartılarak yazılmış ve adeta anlam ile kompozisyon bütünleşmiştir.
Ulu Cami’nin bir başka duvarında, üstte Allah lafzı onun altında da Vav harfi tek başına görülmektedir. Allah lafzı ile vav harfinin birbirine yakın olarak ve aynı celî kalemiyle yazılmış olduğu dikkat çekici örneklerden biri de Edirne Eski Cami’dedir.
Birer mürsel birer de müdevver olmak üzere müsenna yazılmış toplam dört vavdan mürekkep bir tasarıma Bursa Ulu Camii’nde ve çeşitli tekke levhalarında rastlamak mümkündür. Celî bir Vav içerisine daha ince kalemle yazılan “hüve alâ külli şey’in kadir/vekîl: Ve O her şeye kadirdir/vekildir”
ibaresi de klasikleşmiş bir kalıp olarak çokça görülebilecek örneklerdendir.
Amentü metninin içindeki atıf vavlarının daha büyük ve mürselvav ile kayık kürekleri şeklinde istiflendiği ilginç örneklerden Hüsnî imzalı bir levha h. 1324 tarihlidir. (Naci Zeynuddin, 162) İmanın 6 şartını ihtiva eden “amentü” metnindeki vavlardan 6 atıf vav’ını celî yazıp bunların içerisine diğer kelimeleri yani iman edilenleri sıralamak da hat sanatında bir klasik olmuştur. (Resim 11) Bu tasarımdaki vavları mürsel yapıp kuyruklarını uzatarak ve genel istifi kayık şekline benzeterek ortaya çıkan levhalar “amentü gemisi” veya “amentü kayığı” ismiyle meşhur olmuştur. İman edenlerin kurtulmasıyla ilgili bir metafor olarak Hz. Nuh’un Gemisi’ne atfen bu tasarım hat sanatında sembolleşmiş ve klasikleşmiştir. Amentü ibaresinden başka, ayın form içerisine bir surenin yazıldığı levhalar da vardır. Mustafa Halim Özyazıcı’nın (1898-1964) h. 1376 tarihli Şems Suresi levhası buna güzel bir örnektir.
Peşpeşe yazılmış celi vav’lar içerisindeki nispeten ince kalemle yazılmış kelimelerden oluşan; fakat Amentü içerikli olmayan levhalar da mevcuttur. Bunlardan bazılarında Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ashabının isimleri yazılıdır.
Çok farklı kompozisyonlardaki Hilye-i Saadet levhalarından bazılarının göbek kısmında iri vav’lı amentü tasarımı dairevi formda yer almıştır.
Hattat MehmedAtâullah Efendi’nin yine amentü metni ve dua muhteviyatlı, çok sayıda vavıyla dikkat çeken bir levhası, kendi isimlendirmesiyle “Sûku’l-Vâvât: Vavlar Çarşısı” adında ilginç bir eserdir.
Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı gibi vav harfi, haiz olduğu estetik ve anatomik hususiyetleri sebebiyle ilham verici, tasarıma elverişli ve son derece dengeli bir harftir. Başı, gözü, çanağı, kuyruğu olan; aşağıya, yukarıya ve yanlara doğru hareketleri olan, hem düzümsü ve hem de yuvarlağımsı hatlara sahip; ne çok büyük ve uzun ne de çok küçük ve kısa olan; incelen ve kalınlaşan çizgilere sahip muhteşem bir harftir. Onun bu estetik mükemmeliyeti, ihtiva ettiği ve çağrıştırdığı anlamlarla birleşince hat sanatında nerdeyse en çok tercih edilen harf olmasına sebep olmuştur.
Hat sanatında tasarımın ana unsuru olarak vav’ın esas alındığı eserler elbette yukarıda sayılanlarla sınırlı değildir. Bugün hayatta olmayan büyük hattatların tarihî mahiyetteki eserlerine, yaşayan hattatların -bu araştırma kapsamına alınmayan-birbirinden farklı sayısız istifi de eklenecek olursa çok zengin bir sanat hazinesiyle karşılaşılacağı aşikârdır. Dolayısıyla bu çalışma;mimari eserlerde, müzelerde ve koleksiyonlarda en çok rastlanan klasikleşmiş nitelikteki örneklerle bazı ilginç ve istisnai tasarımlara yer vererek vav harfinin Türk-İslam kültüründeki ve hat sanatındaki önemini vurgulamayı hedeflemiştir.
Sonuç
Harfler, bir dili oluşturan en önemli unsurlardır. Yazma, okuma, konuşma, hatta düşünme gibi hayati eylemler harf olmaksızın gerçekleştirilemez. Dolayısıyla harfleri kullanmak insanları hayvanlardan ayıran özelliklerdendir. Her şeyin bir ismi vardır ve bütün isimler harflerden mürekkeptir. Her harfin kendine mahsus bir sesi, telaffuz şekli, mahreci ve manası vardır. Buna ilaveten, harflerin pek çoğu sembolik birer hüviyete sahiptir. Türk-İslam kültüründe ve sanatında da bazı harflerin diğerlerine göre imtiyazlı sayılabilecek özellikleri vardır. Vav da bu harflerden biri; hatta belki birincisidir.
Özel anlamların yüklendiği harfler arasında, elif, nun, mim, he gibi başka harfler de elbette mevcuttur ve vav harfinin “vahidiyet”i (Allah’ın birliğini) temsil ettiği gibi, mesela elif harfine de benzer bir anlam yüklendiğine rastlanmaktadır. Ancak bu araştırmanın konusu olan vav harfinin, diğer harflere nazaran, “münferit” olarak en çok kullanılan harf olduğunu ileri sürmek mümkündür. Gerek mimaride, gerek levhalarda gerekse bazı eşyalar üzerinde sadece vav’ın yazılmış olduğuna sıkça rastlanabilir. Ayrıca hat sanatında, vav harfinin tasarımda odak noktası hâlinde düşünüldüğü, eski ve yeni pek çok örnek vardır. Bunda; sembolik anlamından başka, söz konusu harfin estetik ve anatomik birtakım özelliklerinin etkili olduğu söylenebilir. Çünkü vav; duruşu, ölçüleri, nispetleri, ögeleri, kısımları, hareketleri, yönleri itibariyle de hat sanatının birçok inceliğini bünyesinde barındıran istisnaî zarafette bir harftir. Kültürel zenginliğin harfe yüklemiş olduğu temsilî nitelikler ve anlamlar da vav’ın çok tercih edilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda hem Allah’ı hem de insanı veya sadece Allah’ı, sadece insanı temsil ettiğine inanılması bile onu ayrı calıklı bir harf konumuna yükseltmek için yeterli olmuştur. Türk-İslam düşüncesi, mistisizm, mimarlık, edebiyat,kültür-sanat tarihi, tezyinî sanatlar ve özellikle de hat sanatı açısından oldukça önemli bir harf olması da dikkatlerin vav harfinde daha çok yoğunlaşmasını sağlamıştır.
KAYNAKÇA
- YAZ I R , Elma l ı l ı Hamd i , Ku r ’a n – ı Ke r im Me â l i , Pa ra d o k s Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 1 0 .
- B ALTAC IOĞLU, I sma y ı l Ha k k ı , Tü r k P l a s t i k S a n a t l a r ı , Mi l l i Eğ i t im B a s ıme v i , An ka ra , 1 9 7 1 .
- C E B E C İOĞLU, Et h em, Ta s a v v u f Te r iml e r i ve D e y iml e r i S öz l ü ğ ü, An ka Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 5 .
- Ç E T İN, Ni h a d M. , “ Va v ” ma d d e s i , İ s l âm An s i k l o p e d i s i , C . 1 3 , ME BYa y. İ s t a n b u l, 1 9 8 6 .
- ÇORUHLU, Ya ş a r, Tü r k Mi to l o j i s i n i n An a h a t l a r ı , Ka b a l c ı Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 2 .
- ÇÖRTÜ, Mu s t a f a Me ra l, Ara p ça D i l b i l g i s i S a r f, İ FAV Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 1 1 .
- DE VE L L İOĞLU, Fe r i t, Osma n l ı ca -Tü r kçe An s i k l o p e d i k Lû g a t, Ayd ı n K i t a b e v i Ya y. , An ka ra , 1 9 9 7 .
- DURMUŞ , İ sma i l,“Ha r f ” ma d d e s i , İ s l âm An s i k l o p e d i s i ,T. D i ya n e t Va k f ı Ya y. İ s t a n b u l, 1 9 9 7 .
- E R GİNL İ , Za f e r ( Ed. ) , Me t i n l e r l e Ta s a v v u f Te r iml e r i S öz l ü ğ ü, Ka l em Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 6 .
- E R K AN, Ar i f, El – B e ya n Ara p ça -Tü r kçe B ü y ü k S öz l ü k , Hu z u r Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 6 .
- GÖL P INAR L I , Ab d ü l b a k i , Ta s a v v u f t a n D i l imi ze G e çe n D e y iml e r ve At a s öz l e r i , İ n k ı l a p Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 4 .
- GÜLNİHAL , İ sme t, Ho k ka G i b i , İ s t a n b u l, 2 0 0 4 .
- GÜMÜŞHANE VÎ , Ahme d Z i ya ü d d i n , K i t a b ü Câmi ’i ’ l – Us û l f i ’ l – Ev l i ya – i ve Envâ i h im ve Ke l ima t i ’s -S û f i y ye, Mı s ı r, 1 2 9 8 / 1 8 8 0 .
- Hâ f ı z – zâ d e, Ka l emd e n Ke l âma / R i s a l e – i Ha t, Ha z . : S a d e t t i n Eğ r i , K i t a b e v i Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 5 .
- He ye t, Ör n e k l e r i y l e Tü r kçe S öz l ü k , C . 4 , ME BYa y. , An ka ra , 2 0 0 0 .
- e l – İ s t a n b u l î , Ya hya Âg â h b. S a l i h , Ta r i ka t K ı ya f e t l e r i n d e S emb o l i zm (Me cmû’â t ü’ z – Za ra i f S a n d u ka t ü’ l -Ma â r i f ) , O ca k Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 5 .
- İ b n Ara b i , Fü t û h a t – ı Me k k i y ye, C . 1 , L i te ra Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 7 .
- İ b n Ara b i , Ha r f l e r i n İ lmi , As a Ya y. , B u r s a , 2 0 0 0 .
- K ANAR , Me hme t, B ü y ü k Fa r s ça -Tü r kçe S öz l ü k ( Fe r h e n g – i Fa r i s î b e Tü r k î ) , B i r im Ya y. , İ s t a n b u l, 1 9 9 8 .
- K ANI K , Ma hmu t, “Ha r f l e r i n İ lmi ’n i S u n a r ke n”, Ha r f l e r i n İ lmi , İ b n Ara b i , As a Ya y. , B u r s a , 2 0 0 0 .
- K ÂŞÂNİ , Kâmi l ü d d i nAb d ü r re z za k , I s t ı l â h â t ü’s -S û f i y ye, n ş r. Mu h amme d Kema l İ b ra h im Ca f e r, Ka h i re, 1 9 8 1 .
- K ÂŞÂNİ , Kâmi l ü d d i nAb d ü r re z za k , Ta s a v v u f S öz l ü ğ ü, t rc. Ekrem D emi r l i , İ z Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 4 .
- MOR I T Z , B. , “Ara p Ya z ı s ı ”, İ s l âm An s i k l o p e d i s i , C . 1 , ME B Ya y. , İ s t a n b u l, 1 9 9 3 , s. 4 9 8 – 5 1 2 .
- MUTÇAL I , S e rd a r, Ara p ça -Tü r kçe S öz l ü k , Da ğ a rc ı k Ya y. , İ s t a n b u l, 1 9 9 5 .
- Na c i Ze y nu d d i n , B e d a’i e l -Ha t t u’ l -Ara b, t s.
- Na c i Ze y nu d d i n , Mu s a v ve r u’ l -Ha t t ı ’ l -Ara b î , t s.
- R ADO, Ş e v ke t, Tü r k Ha t t a t l a r ı , İ s t a n b u l, t s. ,
- S CHIMME L , An n ema r i e, “ 6 : Ya ra d ı lmı ş D ü nya n ı n Mü kemme l S a y ı s ı ”, S a y ı l a r ı n G i zemi , Ka b a l c ı Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 0 .
- S E R İN, Mu h i t t i n , Ha t S a n a t ı ve Me ş hu r Ha t t a t l a r, Ku b b e a l t ı Ya y. , İ s t a n b u l, 1 9 9 9 .
- S ENAİ , Ek rem, h t t p: / /www. d e r i n d u s u n ce. o rg, E. T. : 0 3 . 1 1 . 2 0 1 2 .
- SOY SAL , Ahme t, Hü s nü h a t,No rg u n k Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 4 .
- Ş ems e d d i n S ami , Kamu s – ı Tü r k î ,D e r s a â d e t Ya y. , İ s t a n b u l, 1 9 9 6 .
- ŞÜKÛN, Z i ya , Fa r s ça -Tü r kçe Lû g a t / G e n c i n e – i G ü f t a r Fe r h e n g – i Z i ya , C . 3 , ME BYa y. , İ s t a n b u l, 1 9 9 6 .
- TAT L I , B e k i r, Mima r i Ha d i s l e r i -Tü r k İ s l âm Mima r i s i n i Ta ç l a n d ı ra n Pe yg amb e r S öz l e r i , T. D i ya n e t Va k f ı Ya y. , An ka ra , 2 0 1 2 .
- YAK I T, İ sma i l, Tü r k- İ s l âm Kü l t ü r ü n d e Eb ce d He s a b ı ve Ta r i h D ü ş ü rme, Ö t ü ke n Ya y. , İ s t a n b u l, 1 9 9 2 .
- YAZ I R , Ma hmu d B e d re d d i n , Me d e n i ye t Al emi n d e Ya z ı ve İ s l âm Me d e n i ye t i n d e Ka l em G ü ze l i , C . 1 – 2 , D i ya n e t İ ş l e r i B a ş ka n l ı ğ ı Ya y. , An ka ra , 1 9 8 1 .
- YAZ I R , Ma hmu d B e d re d d i n , Me d e n i ye t Al emi n d e Ya z ı ve İ s l âm Me d e n i ye t i n d e Ka l em G ü ze l i , C . 3 , D i ya n e t İ ş l e r i B a ş ka n l ı ğ ı Ya y. , An ka ra , 1 9 8 9 .
- h t t p: / /www.mo l l a cami . n e t, E. T. : 0 1 . 1 1 . 2 0 1 2 .
- h t t p: / /www. s o r u l a r l a i s l ami ye t. com, E.T. : 0 5 . 1 1 . 2 0 1 2 .