Mücteba Atçeken – Filistinli Ahmet’e Açık Mektup
Açıkçası benim hissettiklerimi hisseder misiniz bilemiyorum. Çünkü o çocukların, en büyüğü on yaşında olan o çocukların gözlerine ben baktım. Dünyanın neresinde olursanız olun, hangi çocuğun gözüne bakarsanız bakın görebileceğiniz saflıktan bahsediyorum. Ders yapıyorduk, çok yoruldular. Zaten hava sıcak, ben de fazla zorlamadım. Onlara Filistinli Ahmet’in hikayesini anlattım. Babası bir gece yarısı evi basılıp götürülen, annesine türlü eziyetler yapılan, kolları kırılan, oyuncakları olmayan mesela, sokağa çıkıp top oynayamayan, okula gidemeyen, diğer ülkelerdeki çocuklar gibi bir türlü mutlu olamayan Ahmet’in hikayesini anlattım onlara. Fazladan hiçbir şey katmadım, onları daha da duygulandırmak için acındırmadım. Sadece olanları, tüm dünyanın gözü önünde olup bitenleri anlattım onlara. Ve birer mektup yazmalarını istedim Ahmet kardeşlerine. Şimdi ben de size o mektuplardan birkaçını sunuyorum. Dediğim gibi hissedecekleriniz, sizin Müslüman kardeşlerinize olan hassasiyetinizi gösterecek olabilir belki de. Vesselam…
“ Filisitinli Sevgili Kardeşim,
Senin ne kadar büyük acılar çektiğini az çok tahmin edebiliyorum. Ahmet neden öldürülüyorsun? Sadece Müslüman (burayı büyük yazmış) olduğun için mi? Bence bu dünyada herkes özgür yaşamalı. Ama Allah muhakkak ki onların cezasını verecek. bununla ilgili sana bir ayet yazacağım. Kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Şüphesiz O, zalimleri sevmez. Allah’a emanet ol…” (Furkan Köstekli)
“ Sevgili Ahmet,
Selamün aleyküm. Nasılsın? Ne durumda olduğunu biliyorum. Allah inşallah bir yol gösterir.elimizden geldiği kadar yardım etmeye çalışıyoruz. Bende olan şeylerin sende olmadığı için üzülüyorum. Orada yemek bulmak bile zormuş. Askerlerin çocukların kollarını kırdıklarını öğrenince çok üzüldüm. Allah’a emanet olun. Allah sabır versin… ” (Mehmet Karaşahin)
“ Sevgili Ahmet,
Selamün aleyküm. Orada nasılsın? İsrail askerleri hala sizi dövüyorlar mı? Siz de keşke Türkiye’de olsaydınız. Burada sizi koruyabildiğimiz kadar korurduk. Ben de ailem de size yardım ederdik. Senin acını da paylaşırdım. O askerlere karşı elinizden gelen bir şey yok; ama biraz sabredin Allah size yardım edecektir. Biliyorum, sadece elinizden dua geliyor.Allah inşallah yardımcınız olur. Onlar kötülükten çıkmışlar. Sizin ne acılar çektiğinizi de biliyoruz. Kıyafetiniz, yiyeceğiniz olmadığı için üzülüyoruz. Sevgilerimle…” ( Mustafa Samet Çil)
“ Sevgili Ahmet,
Senin neler çektiğini az çok biliyorum. Şu anda akrabaların yaşıyorlar mı bilmiyorum. Ama inşallah yaşıyorlardır. Keşke sen şu anda bizim yanımızda olsan da oyun oynasan, gün yüzü görebilsen. Ama şu anda ordasın, yağmur yerine bomba yağan yerdesin…” ( Mehmet Kuz)
“ Sevgili Ahmet,
Senin ne acılar çektiğini biliyorum. Çok acı çekiyorsun. Burada hiç birimiz o acıyı çekmiyoruz. En son ne zaman havayı, dışarıyı gördüğünüzü bilmiyorum. Sadece Müslüman olduğunuz için bu acıları çekiyorsunuz. Mavi Marmara gemisi ile yardım gönderiyorduk. Ama izin vermediler. Ne kadar acımasızlar… Size yardım göndermek istiyoruz; ama izin bile vermiyorlar. Her yeri yakıp yıkıyorlar. Onlar cehennemde cezalarını çekecekler. Yeter ki sabredip dayanın. Sokakta top oynarken, israil askerleri gelip kollarınızı taşlarla eziyorlar, bu yüzden sokağa çıkamıyorsunuz. Hiçbir şeyiniz yok. Annenizi babanızı gece gelip öldürüyorlar. Selamlar adaşım…” ( Ahmet Esat Ünal)