Hüzeyme Yeşim Koçak – Kuş Sesleri
Dönüp duruyor, yatak işkence aleti gibi geliyordu.
Sesler karışıyor, hatta müttefik sesler oluşuyordu. Sokaktan gelenler ayrı fasıldı; bunlar ayrı. Dinlememek, aldırış etmemek mümkün mü? Burnunun dibinde, tam orta yerinde.
Çok şükür, yeni heveslinin motor sürüşü bitmişti. Trafik zaten berbattı. Bir de pata pata….
Aniden estirerek apartman dikmeye, yapçatboza yeltenenlerse hiç sorulmasın. Testere hırıltıları; tar tar tar… Akabinde şenliklerdeki fişek, çatapatlar, kakofoniden afatlar…
Alem niyetlenmiş, ona uykuyu zehretmeye karar vermişti. Gündüz kısmen azdı, ama özellikle gecenin bir vaktinde, istirahat saatlerinde tantanaya başlıyorlardı.
Dün de mevcuttu. Daha farklı, değişik. Kuzu meleyişleri bile vardı. (Bayram gelmiş neyime?) Mesela önce sevimsiz, bet bir hırıltıydı. Sonra işveli bir kadının yalvarmalarına benziyordu.
O gözyaşları, belki dizlere kapanma, inleyişler hiç bitmiyordu. Bazen vurdumduymaz, vazifesini bilmez sorumsuz kadınların bebekleri de vırak vırak ağlıyordu, işte o zaman Cemil’in sanki içi burkuluyordu.
Yeniden kulak kabarttı. Yumurcağın biri, kendisiyle alay ediyor, kâh homurdanıyor, kâh küstahça anlaşılmaz sözler mırıldanarak; annesine olan düşmanca tavrının hesabını soruyordu.
Seslerin çeşitliliğine, zenginliğine hayret etti. Kulağına gelene, benzettiğine göre, duygusu değişiyordu. Ama genellikle güçsüzlük duyuyordu.
“Cık cık”… Tekrar dinledi. Hayır, “cik cik…”
“Kuş sesleri! Ovalaraaa yayılır”
İnsaan bunaa hayran olur baayılırr”
Çocukluğundaki okul şarkısını, müzik öğretmeni Azmi Bey’i hatırlamıştı. Bir daüssıla hissiyle bayıldı.
Artık tahammülü kalmamıştı. Sinirleri tepesindeydi. Eğlenmek, gülüp geçmek de mümkün değildi.
Bir müddet sesler hafifledi. Gözlerini kapadı. Sevindi. Kızgınlığı âdeta edepsizlere malumdu.
Fakat yanılmıştı. Kulağına az sonra gıcırtıya dönüşecek bir kemanın ince nağmeleri doldu. Herhalde mahallede düğün başlamıştı. Böyle gürültüyle, parlak ilanlarla şipşak evleniyor, bir hışımla da palas pandıras boşanıyorlardı.
Ahali mest, müzikçi takımı coşmuş; cihan başına geçmiş, dönmüş durmuştu.
“Hepsi kafayı bulmuş bre! Ooo mastika mastika!”
Modern düğün mü? Kemanın ne işi var. Allah bilir Romanları tutmuşlardır.
“Hanım koş, bana acıklı bir roman oku! Hıçkırık filan. Yerim seni Nalân.”
Duyuramadı. “Şiimdii uzaklardasıın. Gönül hicranlaaaa, ahh doldu.”
“İnleyen nağmeler ruhumu sardııı”
Mutfakta televizyonu açmış, dizi seyrediyordur mutlak.
Takatsiz öfkesi, aslında özüneydi; delikanlılığa güven olmaz, biraz dikkat etmeliydi. Neyse ki düğün rezaleti az sonra kesildi.
Daldı.
Herhalde sokağa patırtıcı komşular taşınmıştı.
Yarım saat evvel ki uğultunun, dokunaklı firaklı rüzgâr sesinin yerini, tamirat cızıltıları zırıltıları almıştı. Münasebetsizin biri, duvara çivi çakıyor; matkap elinde kafası dâhil, her yeri deliyordu.
Ahh bir yastığın koynuna girse. Aldığı ilaçlar ters etki mi yapıyordu ne.
Gözlerini ister istemez açtı. Yine envai türlü sesler çevresini sardı. Karısını çağırdı:
“Hayatım mutfakta kayboldun. Ne âhlar çekmekteyim. Gel beni bir dinle”
“Telgrafın tellerinee kuşlar mı konaarr. İnsan sevdiğine yavrum böyle mi BAKAR.”
Kadın gecikmeden içeri girdi, yatağın baş ucuna dikildi. Birkaç kilo vermiş Cemil, irice sevimli bir oğlana benziyordu, “Bu aralar nazlıyız” diye düşünmeden edemedi.
“Senin sevdiğin çorbayı karıştırıyordum. Mikserin sesi mi rahatsız etti? Neren uff oldu bakim.”
Cemil:
“Duy, göğsümde ne vaveylalar kopuyor, yüreğim nasıl da heyecanlı çarpıyor. Aşkın kemendi fena halde boynumu sıkıyor.”
Şenay adamın kalbine doğru eğildi, kulağını dayadı. Hakikaten kocasının göğsü resmen, yani azıcık ötüyordu.
Cemil, uyandırdığı ilgiden neşeli: “İnşaat sesini ve kalp atışlarımı da işittin mi” diye sordu.
Şenay bir müddet aynı pozisyonda kaldı. Sonra doğrularak, anlamlı bir tebessümle:
“Tik tak, tik tak Seni seviyorum bak mı diyor?” diye karşılık verdi. “Evet, kesinlikle öyle.”
Cemil bu manidar cevaptan nedense pek bir memnuniyet duydu.
Gönlünün de eşlik ettiği dudaklarından birkaç kelime döküldü: “Cik cik cik!”
Ciddi mi şaka mı belli olmayan, aceleci bir biçimde ekledi sonra:
“Her yerim sızlıyor uyumak istiyorum kumral kanarya! Sen en iyisi bana cıvıltılı, şifalı bir ninni söyle. Ruhumu yokla!”