DosyaHarf Dosyası
İbrahim Kunt – Hurûfîlik

İbrahim Kunt – Hurûfîlik
1340 yılında Hazar denizinin güney doğusunda bulunan Esterâbâd şehrinde doğan, 1394 yılında Timur’un oğlu Miranşah tarafından öldürülen Fazlullah Hurûfî tarafından kurulan bâtınî bir akımdır. Gölpınarlı’ya göre İslâm’a benzeyen farklı bir dindir. Bazı araştırmacılar, Hurûfîler 11 imamı kabul ettiklerinden (12. İmam, hülûl etmiş Allah olarak kabul edilen Fazlullah’tır) İmamiye Şiasının bir kolu olarak kabul etmekte, araştırmacıların birçoğu ise galat-ı şia olarak belirtmektedir.
Temeli, eski çağlardan gelen ve harflerle sayıların kutsallığını kabul edip bunlara çeşitli sembolik anlamlar yükleyen anlayışa dayanır. Bâtınîlerin te’vil usullerini başarılı bir şekilde kullanan Fazlullah, rüya yoluyla gerçeği bulduğunu, bazı sırların kendisine bu yolla bildirildiğini ileri sürerek Arapça’daki 28 harf ve bunlara ilâveten Farsça’daki farklı dört harf ile sayılar arasında çeşitli ilişkiler kurarak Hurûfîlik sistemini yerleştirmeye çalışmıştır. Kurduğu sistemi İsfahan’da yaymaya başlayan Fazlullah önce rüya yorumlarına başlayıp bu konuda şöhret kazanmış, sonra bir mağarada inzivaya çekilip şöhretini artırmıştır. Çevresine büyük bir kalabalık toplamayı başaran Fazlullah, kendisini önce Mehdî, sonra da Tanrı ilân etmiş, dönemindeki âlim ve fakîhlerin verdiği fetva ile boynu vurularak öldürülmüştür.
Fazlullah’ın öldürülmesinden sonra Hurûfîler çok sıkı bir takibe uğramış, yakalananlar idam edilmiştir. Fazlullah’ın kızı Karakoyunlu Cihanşah zamanında Tebriz’de etrafına Hurûfîleri toplayıp Cihanşah’a isyan etmiş, isyan Cihanşah tarafından bastırılıp 500 kadar hurûfî de burada öldürülmüştür. Daha sonra Hurûfîlerin bir kısmı İran’dan kaçarak Hindistan, Anadolu ve Rumeli’yi kendilerine mesken edinmişlerdir.
Hindistan’a gidenlerin başında Mahmûd-i Pesihânî gelmektedir. Hurûfî önderlerinden olan Mahmûd, İran kültürünün hâkimiyetini savunduğundan aslında Fazlullah’a ters düşmüştür. Ona göre Arap devri bitmiş, Acem devri başlamıştır. Mahmud, Hindistan’da Hurûfîliğin bir şubesi sayılan Noktavîliği kurarak yaymıştır.
Anadolu ve Rumeli’ye kaçanların birçoğu Bektâşî tekkelerine oturup Bektâşîlere hurûfîliği telkin etmişlerdir. Fazlullah’ın en önemli halifelerinden Aliyyü’l-A’lâ Kırşehir’e gelmiş, bir müddet Hacı Bektâş-ı Velî tekkesinde kalmış, kimliğini gizleyerek Bektâşî gibi görünmüş, buradaki dervişlere Câvidan-nâme’yi Hacı Bektâş-ı Velî’nin düşünceleri gibi sunmuş, Câvidan-nâme’de bulunan dinî hükümlerin bir kısmını gereksiz sayan bazı ifadelerin birer İlâhî sır olduğunu söyleyerek bunları gizli tutmalarını istemiştir. Arnavutluk’taki bazı Bektâşîler, Hacı Bektâş-ı Velî’yi Fazlullah’ın müridi olarak kabul etmişlerdir.
Ağazade Mehmed Dede, Siyâhî Dede, Esrar Dede, Hüseyin Fahreddin Dede gibi Mevlevî büyüklerinin şiirlerinde de Hurûfî terimlerine rastlanmaktadır.
Anadolu ve Rumeli’de Bayrâmî Melâmîleri, Kalenderîler ve bazı Halvetî çevreleriyle Kızılbaşlık üzerinde Hurûfîliğin çok derin etkileri olduğu söylenmektedir.
Hurûfîliğin önemli temsilcilerinden Mir Şerîf, Hac-nâme isimli eserinde hurûfîliği yaymak için Anadolu’ya geldiğini, Hurûfîliğe ait kitapları Anadolu’ya gönderdiğini, getirdiğini, kardeşiyle Karadeniz kıyılarına kadar gittiğini yazmaktadır. Fazullah’ın halifelerinden İmadüddin Nesîmî’nin de Ankara’ya geldiği, Hacı Bayram-ı Veli ile görüşmek istediği, Halep’te öldürülen bu şairin Anadolu’da birçok yeri gezdiği hatta halifeler yetiştirdiği de bilinmektedir. Nesîmî, Bektâşîler tarafından en büyük ve ilâhî yedi şairden biri olarak kabul edilmektedir.
Çelebi Sultan Mehmed ve oğlu Sultan Murad zamanında başlayan Hurûfî etkisi Fatih döneminde saraya kadar ulaşmıştır. Fatih Sultan Mehmed döneminde öldürülen bazı hurûfîler olduğu gibi Kânûnî Sultan Süleyman döneminde ülkeden sürülenler de bulunmaktadır. XVI. yüzyılda Anadolu ve Rumeli’deki çeşitli bölgelerde “ışık” (Tâife-i Işıkıyân) adı verilen Hurûfîlerin takip edilmesine, tutuklanıp cezalandırılmasına dair emirnâmeler gönderildiği anlaşılmaktadır. Bu tür karşı duruşlara rağmen Hurûfîlik XVI-XVII. yüzyıllarda Bektâşîliğin aslî inançlarından biri haline gelmiştir. Bektâşîlerce ikinci pir olarak kabul edilen Balım Sultan’ın bazı dörtlüklerinde hurûfî inançlarına yer verildiği görülmektedir. Otman Baba, Akyazılı, Muhyiddin Abdal, Yemînî, Yenicevardar’lı Hayretî, Muhîtî, Arşî, Rûhî-i Bağdâdî ve Âlî gibi Türk edebiyatının önemli şairleri arasında da Hurûfîlik inancını savunan ve yaymaya çalışanlar bulunmaktadır. Hurûfîliğin temsilcileri genellikle seyyid, hâce, derviş, emir ve mevlânâ ünvanlarını kullanmışlardır.
Hurûfîler Fazlullah’ı Tanrı zuhûru olarak kabul etmişler, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bütün fazl kelimeleriyle Fazlullah’ın kastedildiğine inanmışlardır. Fazlullah’ın baş eseri ve Hurûfîliğin ana kaynağı olan Câvidan-nâme’yi İlâhî kitap olarak tanımaktadırlar. İslam dininin ibadetlerinde bazı değişiklik yapmışlardır. Şehâdetleri “Eşhedü en lâ ilâhe illâ Fazlullah” şeklindedir. 28 ve 32 harfi belirten bazı Farsça beyitler okuyarak abdest alırlar. Namazda okunan sûreden sonra otuz iki harfi tamamlamak için Arş-nâme’den beyitler okurlar. Rükû ve sücûd tesbihleri “Sübhâne rabbiye’l-fazle’l-a’lâ ve bi-hamdih” ve “Sübhâne rabbiye’l-fazle’l-azîm ve bi-hamdih” şeklindedir. Tahiyyatta, teşehhüdde ve selamda Fazlullah’ın adı halifeleriyle birlikte anılmaktadır. Fazlullah’ın öldürüldüğü yer olan Alıncak’ta ihrâma girip onun mezarını yedi kere tavaf ederek hacı olurlar. Maranşah dedikleri Miranşah’ın yaptırdığı Senceriye kalesine taş atarak şeytan taşlarlar. Bu bilgileri, Fazlullah’ın öldürülmesinden yirmi yıl sonra yazılan en önemli halifelerinden Emir Seyyid Ali tarafından yazılan İstivâ-nâme isimli eserden öğrenmekteyiz. Bu kitapta Fazlullah’ı Tanrılaştıran bir de hurûfî evradı bulunmaktadır.
Ayetleri, cennet, cehennem ve diğer bütün dini hükümleri yirmi sekiz veya otuz iki harfe dönüştürerek yorumlarlar. Meselâ kün kelimesinin Hurûfîlik sistemine göre yorumu yapılırken bu kelime yayılır, yani kelimeyi oluşturan iki harfin Arapça okunuşu (kâf nûn) esas alınır. Böylece altı harf ortaya çıkar. (Kef-elif-fe-nun-vav-nun) Bu şekilde elde edilen altı sayısı altı yönü temsil eder. Altı yön de mekânın aslî özelliklerinden olduğuna göre Allah’ın kün emriyle oluşun ve âlemin (kevn ve mekân) nasıl meydana geldiği ifade edilmiş olur.
Ka y n a k l a r :
Ak s u, Hü s ame t t i n , “Hu r û f î l i k ”, Tü r k i ye D i ya n e t Va k f ı İ s l a m An s i k l o p e d i s i , XVI I I , 4 0 8 – 4 1 2 , İ s t a n b u l, 1 9 9 8 .
Ak s u, Hü s ame t t i n , “ Fa z l u l l a h – ı Hu r û f î ”, Tü r k i ye D i ya n e t Va k f ı İ s l am An s i k l o p e d i s i , X I I , 2 7 7 – 2 7 9 , İ s t a n b u l, 1 9 9 5 .
G ö l p ı n a r l ı , Ab d ü l b â k i , Hu r û f î l i k Me t i n l e r i Ka t a l o ğ u, T T K . Ya y. , An ka ra , 1 9 8 9 .
Us l u e r, Fa t i h , Hu r u f i l i k , Ka b a l c ı Ya y. , İ s t a n b u l, 2 0 0 9 .