Mehmet Kahraman – Hayatı Kurgulamak
Hayatı Kurgulamak 2013’ün son kitaplarından. Cemile Sümeyra’nın okuma ve anlama çalışmalarının bir yansıması olan kitap, iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, “Öykü Dünyaları”; ikinci bölüm, “Yıldızları Saymak”. İlk bölüm genel öykü incelemeleri ve birkaç isimle öykü değerlendirmesini içeriyor. İkinci bölümde yazar, usta isimlerin bir kitabından yola çıkarak onların edebiyat anlayışlarına odaklıyor kalemini.
Kitabın içeriğine geçmeden önce, sunuş yazısına dair birkaç şey söylemek istiyorum. Sunuş yazısı kitabın nasıl yazıldığını, neyi amaçladığını ve teşekkür faslından ziyade edebiyatla ilgili çok önemli düşünceler içeriyor. Edebiyat, “Bir kişinin, yazarın, sanatçının salt kendiliği ile anlaşılamayacak kadar derin ve çok katmanlı bir olgudur.” diyen yazar, edebiyatın hem kişisel hem de toplumsal bir çabayı gerektirdiğini söylüyor. Bir metnin anlam katmanlarının oluşması sadece yazarla sınırlı değildir, okur da aktif olarak metne dâhildir. Okurun niyeti ne olursa olsun yazılanlardan kendine yansıyan şeyler olacaktır mutlaka. Bu yüzden yazar, “Edebiyatın bütün bir hayatı kuşatan, bütün bir hayatı etkileyen bir süreç olduğu…”nu vurgular. Toplumsal çaba toplumsal hafızayı da güçlü kılmaktadır: hikâyeler, durumlar, düşler, gerçekler… sosyal hayatın içinde var olurlar. “Bundan ötürü de karmaşık, çok yönlü, çok katmanlı bir anlatıma dönüşür” edebiyat.
Kurmaca ve yaşam birbirinize zıt kavramlar. Hayat kurgulanamayacak kadar gerçektir. Sanatsal bir terim olan kurgu hayatla nasıl bağdaştırılabilir? Yazarın, “Hayatın yanıltmayan tanığıdır edebiyat, hayatta olup bitenlerin kaydını edebiyata göre bir yöntemle tutar.” cümlesi onun edebiyata yaklaşımını özetler. Kurmaca bir metinden hayatın bütün kodları çözümlenebileceği kanaatindedir. Yazılanlar ne denli kurgu olursa olsun, insanı konu alan edebi türler yaşamı da yansılamak durumundadır. Sanatsal kaygıyla açıklamaya kalkarsak belki tümden eleştirmek gerekebilir bu cümleyi, ama Cemile Sümeyra’nın baktığı pencereden bakarsak edebiyata yansıyan bir dünya bulabiliriz. Çünkü o bakışın her karesinde hayat vardır.
Birinci bölüm “Öykü Dünyaları.” “Son Dönem Türk Öykücülüğünde İnsan ve Toplumsal Hayat.” “Kadın Öykücüler ve Toplumsal Hayat.” “Türk Öyküsünde Ölüm Olarak İntihar.” Bu yazılarda öyküler üzerinden hayat okuması yapmış Cemile Sümeyra. Diğer başlıklarda da beş yazar üzerinden öyküler incelenirken yine hayat perspektifinden bakılıyor. “Son Dönem Türk Öykücülüğünde İnsan ve Toplumsal Hayat,” dönem öykücülüğü üzerinden zamanın genel görünümü ortaya konuluyor. Öykülerde toplumsal hayatın ve insan sorunlarının izi sürülüyor. İncelemeler genelde “insan” “toplumsal hayat” ve “toplumsal değişme” alt başlıklarıyla işleniyor. İnsan derken dikkati çeken iki yöntem var: Hayat karşısında insan (dayatmalar karşısında insan ve arayış içinde olan insan) ve kadın. Kadın meselesinin daha geniş yer tuttuğunu söyleyebiliriz. “Kadın sorunun üç farklı açıdan ele alındığını görüyoruz. Modern hayatın zorlukları, siyasal ve toplumsal zihniyetin kadın algısının zamanla bir baskı unsuruna dönüşmesiyle ezilen, yıpranan, hayatın hiçbir alanında özgürlüklerini yaşayamayan kadınların öykülerini özellikle kadın öykücüler dikkate almışlardır.” (s.15) Toplumsal yapıda hayatın göze çarpmayan küçük dokularına değiniyor yazar: aile, inanç, gelenek, ekonomi, siyaset gibi insan ve kültür bütün yönleriyle ele alınıyor. Toplumsal değişme insanın değişimi, kent yaşamının değişimi, göç ve kentleşme sorunlarıyla birlikte değerlendiriliyor. “Bu dönemde insan âdeta yeniden tanımlanmayla karşı karşıyadır. Değerler sıralamasında önemli değişmeler olmuştur. Bireycilik artmıştır, gitgide bireyselleşen bir hayat düzleminde yaşanmaya başlanmıştır. Gelenek, din, düşünce gibi toplumsal değer ve kurumlar önemini yitirmeye yüz tutmuştur. Ancak alttan alta toplumsal dokuda her zaman bir direniş kendini hissettirmektedir.” (s.25)
“Kadın öykücüler ve Toplumsal Hayat” kadın öykücülerin yaşamı nasıl gördüklerini, toplumsal yapıyı nasıl değerlendirdiklerini ve ne anlattıkları üstüne geniş çaplı bir inceleme sunuyor. Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Tomris Uyar, Cihan Aktaş, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun da aralarında olduğu on sekiz kadın yazarın öykülerini içeriyor metin. Kadın öykücüler için, “Öykülerin genelinde toplumsal yapı, insanın eğilimleri, zaafları, güçsüzlüğü ve gücü, değerlerinin değişmesi, duruşu vb. yönleri anlatılmaktadır.” diyen yazar, insana ait ne varsa onu bütün yönleriyle ortaya koymaya çalışmakta. Öykülerden alıntılanan cümlelerle söylediklerini desteklemektedir. “Kadın öykücüler, insan sorununu erkek, kadın ve çocuk ekseninde ele alırlar. Genellikle kadın sorunlarını vurguladıklarından olsa gerek, öykülerinde geleneksel, ataerkil zihniyete sahip erkek karakterlerini yazmayı tercih etmişlerdir.” (s.29) Ayrıca, “Türk toplumunda kadın olmanın zorluğunu, kadının cinselliğini özgürce yaşamamasını, dahası hayatın hiçbir alanında özgürlüğünü elde edemeyişini işlemişlerdir.” (s.29) “Kadın öykücüler, öykülerinde kadın, erkek, çocuk bütün insanların tüketici olduğu modern hayatın kadın ve çocuklar için daha da yıpratıcı ve yorucu bir güce sahip olduğunu vurgulamak istercesine bu temaya ağırlık vermişlerdir.” (s.32)
“Türk Öyküsünde Ölüm Olarak İntihar” kişisel olduğu kadar sosyal bir vakıa olan intihar olgusunu irdelemektedir. “Modern hayat için ciddi bir tehdit oluşturan intihar, sanatçı ve edebiyatçı gözünde değişik boyutlar kazanmıştır.” diyerek, intiharın bir ölüm biçimi olmaktan öte, etkisini ve intihar algısının yarattığı gerçeği tema ve olay eksenli incelemeye çalışmıştır. “İntihar, Türk öyküsünde ya tema ya da öykünün temel eksenindeki olay şeklinde öne çıkmaktadır. Çoğunlukla açık bir mesaj taşıyan bir eylem olmuştur intihar.” demektedir. Burada vurgulanan nokta intiharın öykülerde nasıl okunduğudur. Genel kanı insanın umutsuzluğu ve çıkış noktasının kalmadığını düşünerek hayattan yok olma arzusunun yatmasıdır. Geleneksel ve ahlaki yapının insan üzerindeki baskılarının da bir eleştiri mahiyetinde okunacağı ileri sürülmektedir. Yazarın Kendi Kalemini Kıranlar adlı kitabı dikkate alındığında intihar konusunda önemli bir çalışma yaptığını söyleyebiliriz. Kitabın ikinci bölümünde ayrıca müntehir şairler başlığıyla şairleri intihara götürün süreçler ve edebiyatçı gözüyle intihar algısını daha detaylı bir şekilde ortaya koymuştur. “Edebiyat dünyasında en fazla intihar edenler ise şairler olmuştur.” (s.155) İntihar eden edebiyatçıların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Buradan öğreniyoruz ki, edebiyatçılar intiharı sorgulamakla kalmamış, intihar üzerinden de kendi mesajlarını vermeyi amaçlamışlardır.
“Yıldızları Saymak” adın da fark edileceği gibi önemli şahsiyetlerin eserlerinden hareketle çözümleler yapılıyor. Alt başlıklarına bakıldığında bu daha iyi anlaşılıyor: Nuri Pakdil, Necip Fazıl, Cahit Zarifoğlu, Ahmet Haşim… yazarın söylediği gibi “genel edebiyat okumaları”nın bir yansıması. Bu okumaların rastgele olmadığı ve yazarın kendi düşünsel dünyasına yakın kişilerden olduğu açıktır. Böyle olması metnin anlatımını sağlamlaştırmakta ve okunmasını kolaylaştırmaktadır. Yazarların tek bir eserine odaklandığı için de derin bir analiz söz konusudur. Seçilen kitaplar yazarların hayat/edebiyat bağlamında nerede durduklarını göstermesi açısından isabetle seçildiği görülüyor. Mesela, Nuri Pakdil’in Derviş Hüneri bunun en önemli kanıtı. Pakdil’in hüner isteyen yaşama biçimini kitaptan takip etmek pekâlâ mümkün. “Çelik adamın en zorlayan yanı sanırım mükemmeliyetçi duruşun acımasızlığı ile insana bakması olmuştur. Dervişçe olmayan bir bakış.” Diğer yandan Necip Fazıl’ın Çöle İnen Nur, Cahit Zarifoğlu’nun masalları, Ahmet Haşim’in Frankfurt Seyahatnamesi okura sunulan önemli metinler. Çalışma farklı okumalara kapı aralamak adına da önemlidir.
“Edebiyat var oldukça, onun okunması değişik mecralarda devam edecektir.” diyen bir yazarın okuma çalışmalarını içeren önemli bir kitap Hayatı Kurgulamak. Hayatla edebiyat arasında fark gözetmeyen okurlarını, “hayatın yanıltmayan tanıdığı” olan edebiyat okumalarına çağırıyor.