Melih Tuğtağ – Betonların İnsanları
Dozerin giremediği gökdelen ciğeri
şehre kıymık şehre nasır
Norveçli balıkçıların elleri ve
kremlerin derman olamadığı İstanbul topuğu
betonluktan ölüyor ayakların kalpleri
suni teneffüs yapalım dokuz doksan dokuz
en güzel gözlerimi yumuyorum. ne güzel
kaçınılmaz diye zevk alıyorum bi’de oooh
gelin girin en mahremime
-müteahhitlerinizle
daha çok bastırın
-broşürlerini alışveriş mabetlerinizin
her yerde indirim varmış. bu da güzel
böylesi daha makbul diye
ben de indirdim bekliyorum
püfür püfür esiyor şehrinki oooh
yağmur yağsa mail atardı duyardım
güneşim floresan, rüzgar yok, onu dün iklimlendirdik
mis gibi klima kuruluğu var sinüslere kuvvet
bir gün pamuk tıkamaya da bekleriz
daha çok sokmalıyız
-mağazaları mahallelere
safları sıklaştıralım
dışarıda kalmasın hiçbir mal
her ürün müşterisini bulur
müşteri, reklamlarda “hedef ” adında bir üründür
kim bu kusurlu, aksak yaşamın sorumlusu
kim bu betonların insanları
ya alışveriş merkezine gider zaten bir çocuk
ya da televizyonun karşısında hipnoza teşne
çünkü annesinin çok hayati sözleri vardır
ya başkalarının gıyabında su-i zanna nazır
ya da çocuk kreşine salık veren kariyerine dair
babalar elbet ocak dışıdır bu durumda
baba çalışır, baba kahvede
orta yaş bunalımında, parfümüyle çıtır peşinde
elleme baba yorgun
sakın elleme çocuk büyüsün
her şey onun yüzünden
her şey
ulu doymazlık, büyük hırs
her toprak avm’yi tadacaktır
daha yükseğini dikecekler hep öncekinin
gökdelenlere giremeyen dozerin kepçesi
elbet tıraş edecek kirli sakallarımızı
tırnağı derin kesmenin acısı
her avuçladığında çıkar
-parayı
satacak malı kalmayan tüccar
neyini satar avm’lerde?