Muammer Ulutürk – Onikiaydörtmevsimbenbüyüyüncebitti Yani Şimdi Gelmez Misin?
Eylül
Bağlar bozulur, asırlık pelitin yapraklarını çayın suyu alır götürür. Son değirmenci evine döner akşamüzeri. Beyaz yakalı siyah önlüğümü kirletirim düşe kalka okul dönüşü. Kızıl saçlıyım. Ben hep bir başkayım. Bilirsem söylerim, bilmezsem saklanırım hayattan her daim.
Ekim
Sobamızı yakar, temizler okulu güzelce. Lakin Hademe Şerife’nin koridorun öteki ucundan gelen ürkütücü sesinden korkarım. Aşı günlerinde Hasan’ın korkudan okuldan kaçışını seyrederim gülümseyerek. Hasan usulca sıvışır kalabalığın arasından, duvardan atlar ve gözden kaybolur. Aşağı mahalledeki göçmen Nalbantı görmeye giderim. Çilli yüzlü kızı masal kahramanı gibi gelir bana.
Kasım
Okul bahçesinin tam ortasında meyvesiz yaşlı dut ağacına bakar, dalarım. Büyükler yaşlanacak, ben hep çocuk kalacağım. Evimizin bahçesinde her sonbaharın en güzelleri sarı ve beyaz kasımpatıları koklar severim. Uçuşan yapraklar derin çocukluk hüzünlerine gark eder beni. Zamansız hastalanırım. Akşam sonrası bardak çeker sırtıma annem. Gazyağı kokusu odaya dolar. Aralık
Çizgi romanlarla tarih yolculuğu yaparım kaçıncı defa okurken. Altar’ın oğlu her zorluğu aşar. Çelik Blek üçkağıtçı avcıları tepeler. Enikonu soğuklar başlar, nenemin ördüğü yün çorap ve eldiven sıcak tutar beni. Nenem yün eğirir soba başında.
Ocak
Günler üşür. Masalların lapa lapa kar sahneleri olur gece gündüz. Pazar sabahları kuzine sobada dumanı üstünde lorlu börekler, bahçede sığırcık kuşları, serçeler ve buz tutmuş derelerde yeşil başlı ördekler olur. Ocak üzerinde yemekler gelin olur. İğneci Bedriye dedemin iğnesini vurmaya muhakkak gelir.
Şubat
Beyaz örtününce bahçeler, tepeler, damlar; büyük halanın evinin toprak damında kar kürümenin heyecanını yaşarım. Havaya ve suya iki cemre düşer. Dedem “envaru’l-âşıkın” okur kendi kendine. Kurumuş mazının dallarına çelimsiz serçeler konar.
Mart
Son cemre toprağa düşer. Bağ aralarında uyku ile uyanıklık arasında kayısılar, bademler baharın habercisi olur. Kapıdan bakarım kazmayı küreği kim yakar diye dışarıya. Sapanlar yaparım ama tek bir kuş vuramam.
Nisan
Toprak ve taze çim kokar ortalık. Kırkikindi yağmurları tam ikindi vakti iner. Alaimi semâ Sultan Tahtı’nın ardından görünür. Güneş bulaşmış yeşilin tonları delirtir beni. Mevsimin oyunu gün batımına kadar sürer.
Mayıs
Dağ tepe gezerim. Bahçe merizlerinde su sırası beklerim. Bir götüren olursa yaylalarda gözsüz görmeye çalışırım. Tel araba yaparım, araba tekeri sürerim. Gada oynarım kızlarla. Çatıya çıkar hayaller kurarım.
Haziran
Üzüm koruklarını Vadi-i Meram’ın gedaveti yalar durur. Haziranın bitmesi yılın tükenmesi gibi gelir bana. Ta uzaklarda bir yerlerden gelen dondurmacının sesini duyarım Pazarları. Evde arkası yarın dinler ahali ellerde kaneviçe, tentene.
Temmuz
Çayın derin yerlerinde batak batarım çok iyi bilmesem de yüzmeyi. Söğüt dallarından suya atlayan çocuklara gıpta ederim. Ben atlayamam korkudan.
Ağustos
Her akşam sonrası serinlik gelir. Gedavet’tir. Bülbüller tan vaktinin önce maviye sonra kızıla duran ışıklarıyla seslenirler Abaz’dan. Hayat’ın orta yerindeki altı köşeli havuzun fıskiyesinden masal kahramanım Hürü düşer suya.