Zafer Karakuş – Bir Şehir Var; Şehirden İçerû
Şehirler canlıdır.
Biyolojik bir sisteme sahip bünyeler gibi.
Zaman içinde evler evrilir sokaklara, sokaklar mahallelere, mahalleler birer siteye, siteler ise şehirlere dönüşür.
Şimdi metropollere gebe şehirler var, doğum sancısı çeken. Bu hâl, mekânların sonsuz oluşu anlayışımızı doğrularcasına biteviye sürdürür varlığını, tarih boyunca.
Şehirler…
Varlığını hep sürdüren ya da silinip giden şehirler.
Mimarî ve sosyal yapısı ile durmadan değişim ve dönüşüm yaşarken her biri, eski ve yeni ifadesi ile birbirine benzemeyen iki farklı mekâna dönüşmekte; iç içe geçmiş bir eski şehir ile her şeyi ile diğerinden ayrı yeni şehir.
Şehirler, işlevlerine göre tasnif edilebilir: askerî şehirler, dinî şehirler, idarî şehirler, ilim ve fikir şehirleri, sanat şehirleri, sağlık şehirleri, eğlence şehirleri gibi.
Şehirler tarihleri olan, talihli ve tarihleri olmayan, talihsiz şehirler diye ikiye ayrılabilir belki.
Van; eski Van , tarihi olan Van, talihli Van.
Van; yeni Van, tarihsiz Van, talihsiz Van.
Metropollerde ve büyük şehir yapılarında gözleyebildiğimiz bu iki farklı iç içe geçmiş şehri İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Konya’da, Kayseri’de gözleyebiliriz.
Yaşadığım şehirde Konya’da eski ve yeni tabirini sadece mimarî olan dışında da görmek mümkün.
Hızla değişen bu şehir de diğerleri gibi mahzun; çünkü, son on yılda geçirdiği değişim göz kamaştırıcı bir şekilde kendini göstermekte yeni şehirde ve eski şehri saran bir korku ve koku gün geçtikçe üzerine karabasan gibi çökmekte.
Yaşayanların insafına bırakılmış bir eski şehir var. Bir de her şeye rağmen yaşayan, yaşatılan ve yaşayacak, eskimeyen şehir, demek ki iki eski şehir var: biri yıpranmış, diğeri yıllanmış.
Yani, bir şehir var; şehirden içerû.
Bu değişimi eski şehirde her alanda gözlemek mümkün.
Şehirlerin eskimiş, yıpranmış yapıları kendiliğinden terk eder bulunduğu mekânı yenisine. İşlevi bitmiştir artık. Son kullanma tarihi geçmiş binalardan insanlar hızla kurtulur. Fakat yıllanmış yapılar öyle değildir; ne yaparsanız yapın yaşar aranızda hep.
Zindankale adı ile yaşar, İnce Minare olarak yaşar.
Bunları yok edemez insan ve şehir.
Mimarî dışında sosyal hayatta da gözlemek mümkün eskiyi ve yeniyi.
Alışkanlıklarımıza bakmak yeter.
Son yıllarda şehrimizde en çok dikkatimizi çeken işletmeler arasında iletişim alışkanlıklarımızın değişmesi ile yaygınlaşan telefon bayilerini sayabiliriz. Yaklaşık yüz on milyonu aşkın cep telefonu satışı yapılan bir pazar oluşunca, ülkemizde yaşayan yetmiş iki milyon insan da bu kuşatmadan etkilenir ki bir buçuk milyonluk Konya da nasibini alacaktır elbet, vakit geçirmeden.
Şehrin hemen hemen bütün caddelerinde açılan mağazalar, mahallelerdeki marketler ve sokaklarımızda bakkallar bir yönü ile etkisinde kaldı bu kuşatmanın. Telefon satışı yapan işletmeler boy gösterdi. Turkcell, Telsim, Avea, Vodafone bayileri birbirini izledi.
Mektup ve postacı ile ilişkilerimiz eski samimiyetini ve duygusallığını yitirdi; “-Bak postacı geliyor” artık neşe değil hep dram habercilerine dönüşüp “Kaç postacı geliyor” şeklini aldı. Postacılar, ihbarname ve tebligât taşıyıcı memurlar oluverdiler ve kargo şirketleri ile gelen internetteki sıcak satışların soğuk alış-verişinin insicamsız diyaloglarının aracısı olmaya bırakıldılar.
Birçok mağaza el değiştirdi ya da kapandı, yerlerine telefon satış merkezleri geldi. Bu doğaldı, çünkü iletişim ile ilgili inanılmaz bir değişimi 1995’lerden itibaren hep yaşadık.